Cami tartışması ve Kanuni


Cumhurbaşkanı diyor ki:“Çamlıca camiini eleştirenler dönsün Kanuni’ye, Fatih’e bir baksınlar!

Ben, ne eleştirenler nede savunanlar tarafında değilim. Amacım gerçekleri ve doğruları bulup aktarmaktır.

Bu düşünceyle dönüp şöyle bir tarihe baktım:
Tarihçi meşhur Peçevi’ye göre; Süleymaniye külliyesini Kanuni Sultan Süleyman bizzat kendisi yaptırmış, yani kendi parasıyla...

Mimar Sinan, külliyenin yapım aşamasında çok titiz kayıt tutmuş. Bu kayıtlara göre; Külliyenin inşasına 896.360 altın para (Florin) ile 82.900 akçe karşılığı 3.200 kilo altın harcanmış.

İnşaatın yapımında 1713’ü Müslüman olmak üzere 3523 her kademeden işçi çalıştırılmış. İş bununla da bitmemiş harç için kullandığı yumurta sayısından ustaların milliyetine, dinine ve aldıkları ücrete kadar

Koca Sinan, Osmanlı Türk Devletinin geniş bir coğrafyaya ve geniş uygarlıklara hükmettiğini göstermek için caminin malzemelerini farklı yerlerden getirtmiş. Marmara adasından beyaz mermerleri, Arabistan’dan yeşil mermerleri, Bulgaristan’dan demiri, Sırbistan’dan kurşunu gibi.

En önemli gerçekte: Kanuni, caminin bütün giderlerini bizzat kendisi karşılayacağını söyleyerek, işçilerin dışarıdan ve kimseden yardım kabul etmemelerini söylemiş olmasıdır.

İki de rivayet var. Kanuni bir gece rüyasında caminin tartıldığını ve bir tas yoğurdun yapılan camiden ağır geldiğini görürür. Uykusu kaçar, huzursuz olur. Hemen ertesi gün külliyenin yolunu tutar ve işçilere dışarıdan yardım alıp almadıklarını sorar. İşçiler civarda yaşayan yaşlı bir kadının kendilerine birer tas ayran ikram ettiklerini söylerler.

Kanuni kadını arar bulur ve helallik ister, hakkını verir ve “Oh be! Şimdi içim rahat etti” dediğidir.

İkincisi de, İran Şahı’nın, Kanuni gardaşımız büyük bir külliye yaptırıyormuş, birazcıkta bizim çorba da tuzumuz olsun iyi niyetiyle gönderdiği onca mücevheri ezdirip öğüttürüp harca kattırdığıdır.

Muaviye’nin de Ebu Zer’e, “Nasıl buldun camimi” sorusuna, Ebu Zer’in:“Kendi paranla yaptırdıysan israf, kamudan yaptırdıysan HARAMDIR” dediği meşhurdur.

Şimdi bir baksınlar ve düşünsünler, Çamlıca Camii’nin masrafı nereden karşılanmış? Sonra da bir tartsınlar bakalım, Çamlıca Camii kaç tas yoğurt ediyor acaba?

Ve önemli bir tarihi gerçek daha:

1609-1617 yılların da mimar Sedfkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılan Sultan Ahmet Camiinin yapımında vergi salınarak yapıldığı söylenir. Bunun için İstanbul halkının buna tepki için tam 5 yıl bu camide ibadet etmediği de rivayet edilir. Bilmem ki anlatabildik mi?

Çamlıca camiinin yapımı için ödenek nereden karşılandı?

Rahmetli N. Fazıl Kısakürek’in 1965’de Ereğli’deki bir konuşmasından: Osmanlı’nın son yıllarıdır. İmparatorluk ekonomik ve sosyal olarak bunalımdadır. Çıkış yolları aranmaktadır. Boynu yaralı Mehmet Paşa diye birini padişaha tavsiye ederler.

Boynu yaralı Mehmet Paşa, sadrazam olur ve sadaret mührünü alır.

Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemez. Ne yapmalı ki imparatorluk içine düştüğü kaostan kurtulsun. Paşa işe başlar ve İstanbul surlarını boydan boya Beyza boyatmaya başlar.

Durumu gören padişah, “Ne iştir bu paşa?” diye sorunca paşa ilginç bir cevap verir. “Sultanım Rus gemileri boğazdan geçerken surların ihtişamına baksınlar da, Osmanlı’nın ne kadar zengin ve muhteşem olduğunu görsünler”

Bu yanıta padişah: “Paşa paşa! Osmanlı’nın açlıktan karnı gurulduyor sen ne ile uğraşıyorsun” dediği de meşhurdur.Evet cami muhteşem olmuş. Şimdi görenler bizi kıskanıyorlar. İçini doldurma yarışındalar. Tıpkı ambulansaların aldıkları hastaları, en yakın hastanelere değil de “Şehir Hastanelerine “götürdüğü gibi.

Amacımız üzüm yemek ve ülke gerçeklerini yansıtmaktır.

Esen kalınız.