Kızgın demiri soğutmak ha!


Dillerimizde tüy bitti, ülkeyi germeyin, insanları ötelemeyin, ötekileştirmeyin diye. Ama anlatamadık, dinletemedik.

Sormak gerekmiyor mu, acaba o demiri kim kızdırdı diye?

Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, ülke insanını zillet-illet, güruh, Fetöcüler, şucular bucular diye tasnifler, hakaret eder mi?

İki ay boyunca yemediğimiz küfür, işitmediğimiz hakaret kalmadı.

Eeee! Şimdi mi aklınız başınıza geldi?

Çok söyledik çok yazdık; Lütfen ne olur,” Bakacağınız yüze utanacağınız sözü söylemeyin” diye. Ama kim dinler, kim takar.

Çok rica ettik, “Tutup sıkacağınız ele kara sürmeyin” diye. Dinleyen kim, her ricamız kulak ardı edildi.

Seçimler bitti, tıraş olundu saç öne döküldü.

Kulak azıcık çekildi.

Asil millet gereken mesajı verdi, tepkiyi koydu.

Şimdi ılımlı mesaj dönemi başladı. Ama bir İslami terim: “Müslüman aynı delikten iki kez sokulmaz” der.

Bu kaçıncı?

Her dem iftiraya, hakarete ve küfre neden layık görüldük?

Neymiş, “Dönem kızgın demiri soğutma dönemi” imiş.

Neymiş, “Birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemi” imiş.

İyi de birliği ve beraberliği kim bozmuştu? Bütün o küfür ve hakaretler, küçük görmeler, bir iki belediye fazla kazanmak, üç-beş yüz oy fazla almak için miydi?

Değdi mi?

Eğer ki, seçimler istendiği gibi olsaydı, “Kızgın demiri soğutma” ihtiyacı duyulacak mıydı, “Birlik ve beraberliği perçinleme” akla gelecek miydi?

Defalarca yazdım, “Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı, adil olmalı, herkesi kucaklamalı, ayrıştıran değil birleştiren olmalı. Demokrasiye özden inanmalı, etnik ve dinsel farklılıklara hoşgörülü olmalı, laik ve demokratik düzene saygılı ve sahip olmalı” diye.

Soru şu olmalı, “AKP ve Sn. Erdoğan daha ne yapmamalı idi ki kaybetmemeliydi?

Biz ülkenin huzur ve birliğine inanıyoruz. Yurttaşlarımızın dostça ve güven içinde birbirleriyle ortak yaşamalarını istemekteyiz. Cenazede saf tutup, düğünde halay çekmeliyiz güvenle.

Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makamın, partili cumhurbaşkanlığı gibi, eleştirel bir konuma gelmesini istemiyoruz. O makam bizim ortak paydamız olmalı ve öyle kalmalıdır.

Evet! Gün bilerek ve isteyerek kızdırılan demirin soğutulması günüdür. Ve bilinmeli ki, her savaşın sonunda bir antlaşma yapılır. Neden eller sıkılmıyor?

Neden anlaşma dilini seçmiyoruz ya da seçmedik? Dil yarası kolay unutulmaz..Kalpleri kırmayalım, tamircisi henüz yok. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Dün İmam-Hatipliler derneğini bugün Memur-Sen’i ziyaretle de bu iş olmaz. Bütün ülkeyi ve herkesi ziyaret şart! Size verilen onca kredileri de tükettiniz gibi.

İllet-zillet, çamur, pislik, çukur ittifakı sözlerini unutamıyorum ve hak ettiğimi de sanmıyorum. Bir özür bile dilenmedi. Ben de misliyle sahiplerine iade ediyorum. Türküm! Anlı-şanlı Türkoğlu Türküm! Hamd olsun Müslüman’ım da!

Esen kalınız..