Peygamber anlayışındaki zehirli telkinlere dikkat (3)


Hz. Peygamber ilahi mesajın açıklamasını yapmıştır

Hz. Peygamber’in görevi sadece ilâhi mesajı insanlara tebliğ etmekten ibaret değildir. Eğer peygamberlik görevinin sadece tebliğden ibaret olduğu düşünülürse, bu tebliğata muhatap olanlar, kendilerine tebliğ olunan Allah’ın ayetlerini gerektiği şekilde anlayıp onlarla amel edebilirler mi? Yoksa bu ayetlerin hepsini olmasa bile, bir kısmını kendilerine açıklayacak ve yapılması gerekenleri öğretecek bir kimseye ihtiyaç hasıl olacak mıdır? Hz. Peygamberin görevi sadece bir takım bilgileri aktarmak olmayıp, aynı zamanda bunların pratik yönlerini ve uygulama şekillerini insanlara somut olarak göstermektir.

İnsanlara ulaştırılan tebliğden amaç, ilâhî mesajın doğru bir şekilde anlaşılması ve hayata geçirilmesidir. Kur’an, ana esaslar itibariyle öz ve kısa olduğu için Sünnet, onu tefsir ederek mücmelini tafsil, mutlakını takyid, umumi lafızlarını tahsis etmektedir. Kur’an’ı açıklayan sahih hadisler hesaba katılmaksızın Kur’an’ı tefsir etmeye kalkışmak doğru değildir. Dolayısıyla salt postacı ve aktarıcı konumunda kalmayan, Kur’an’ın içeriğini insanlara anlatan ve bunları öğreten Hz. Peygamber’in öncelikli vazifelerinden birisi de, Kur’an’ı beyan olduğu bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’i ayrıntılı bir şekilde insanlar arasında en iyi bilen ve en iyi anlayan kuşkusuz Hz. Peygamber’dir.” (3)

“O peygamberleri apaçık delillerle ve kutsal metinlerle gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.”  (Nahl 44)

“Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.”  (Nahl 64)

“Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın.” (İbrahim 4)

“Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat 56) şeklinde buyrulan ayette insanların mükellef tutulduğu ibadetlerin ayrıntıları ve uygulamaları fiili olarak Hz. Peygamber tarafından bizzat gösterilmiştir. Hz. Peygamber’in uygulamalarını esas almadan ibadetleri yerine getirmemiz ve dolayısıyla Allah’a karşı görevimizi tam olarak yapmış olmamız mümkün değildir. Örneğin hadiste namazın nasıl kılınacağı konusunda       “Ben nasıl namaz kılıyorsam, siz de öylece benden gördüğünüz gibi kılınız” (Buhari) şeklinde buyrulmaktadır. Aynı şekilde Hac ibadetinin de, kendisinin yaptığı gibi yapılması istenmektedir.” (4)

Hz. Peygamber çeşitli ayetlerde şöyle tanıtılmıştır:

Allah’ın izni olmadan fayda sağlayamaz zarar gideremez, gaybı bilemez

“De ki: «Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.»” (A’raf 188)

“De ki: "Ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim' de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum." De ki: "Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?" (En’am 50)

Peygamber mü’minler için rol modeldir

“Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin.” (Kalem 4)

“Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)

İletişim çağında birçok insan kendisine rol model olarak sanatçılardan, sporculardan, siyasetçilerden… birilerini örnek alarak onların yaşam tarzlarını kendi hayatlarına uyarlamaya çalışmaktadırlar. İman eden ve Allah’ı çok zikreden mü’minler için her zaman için idol, örnek alınacak rol model Allah Rasulü Muhammed (sav)dir.

Allah’ın peygambere lütfu 

 “Allah’ın sana lutfu ve esirgemesi olmasaydı onlardan bir güruh seni yanıltmaya yeltenmişti; halbuki onlar ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğini sana öğretmiştir. Sana Allah’ın lutfu gerçekten büyük olmuştur.” (Nisa 113)

Allah’ın izni olmadan Peygamber mucize gösteremez

 “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır.”

Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.

Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır. (Ra‘d 36-38)

“(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rabblerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir.

Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.” (Bakara 144- 145)

Peygamber kaba ve katı yürekli değildir

 “Sen onlara sırf Allah’ın lutfu sayesinde yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onların bağışlanmasını dile, iş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever.” (Âl-i İmrân 159)

Devam edecek…

  1. Yrd. Doç.Dr. Saffet Sancaklı, Sünneti doğru anlamak, s. 38-39
  2. Yrd. Doç.Dr. Saffet Sancaklı, Sünneti doğru anlamak, s. 41