Engellilere fırsat eşitliği  ve yaşama hakkı


Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve bu konuda farkındalığın arttırılması amacına yönelik özel günlerden biri de 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.

Birleşmiş Milletler, 1992 yılında bu kararı almış. Ayrıca 1993 yılında da engellilerin sorunlarını yeni tanımlama ve başlıklar halinde insan hakları meselesi kapsamında yorumlamıştır.

Engelli görme, işitme, duyma, ortopedik, spastik veya zihinsel olarak değerlendirilebilse bile genel tanımlama olarak ‘normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel ve ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar’ şeklinde açıklanabilmektedir.

Ülkemizde, engel gruplarına göre alt başlıklara baktığımızda, kronik hastalıklar nedeni ile 808.335, zihinsel 482.361, ortopedik 321.895, görme 216.077, ruhsal ve duygusal 176.475 ve dil ve konuşma olarak da 37.494 vatandaşımız tanımlanmıştır. Bu sayılar her yıl için yüzde 4-9 oranında artmaktadır. Özellikle ege bölgesinde bu oran oldukça yüksektir.

Önemli ayrıntı bu sayının çok büyük bir kısmının düşük gelirli toplum kesimine ait olmasıdır. Dolayısıyla engellilik nedenleri ve türleri ne olursa olsun karşılaşılan güçlükler değişmemekte, eğitim noksanlıkları, ev, ulaşım ve kentsel doku içinde fiziki altyapı eksiklikleri ya da uygunsuzlukları üzerine binen yoksulluk durumunun önemini arttırmaktadır.

Engellilerin özel yaşamından Devletin istihdam politikalarına kadar uzanan görüntü de maalesef tatmin edici bir durumda değiliz. Son yıllarda yasal anlamda yapılan değişikliklerin topluma yansıması olumlu olmuş ancak zorunlu istihdam oranlarının uygulama pratiği arzu edilen seviyelere ulaşamamıştır. Uygar toplumların bir özelliği de engelli vatandaşlarına fırsat eşitliği kapsamında sağladığı pozitif ayrımcılıktır.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde engelli bireylerle ilgili çalışmaların yeniden gözden geçirilmesi, onların yaşamsal alanlarından, eğitim haklarından, çalışma haklarından ve toplumun tüm bireylerinin kullandığı haklardan yararlanabilmeleri için yeni projelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Toplumun engelli bireylere davranışlarının daha kabullenilebilir düzeye gelebilmesi için de eğitim çocuk yaşta bireylere verilmeli. Toplumdaki ötekileştirmenin önüne geçilmedikçe bu çocuklar, her ne kadar devletin eğitim politikalarında kaynaştırma eğitimi olursa olsun ailelerin kendi çocukları yanında engelli çocukların olmasını kabullenmemesinden büyük sorunlar yaşanmaktadır. Tüm bu yaşananlar okullarda özel alt sınıflarda eğitim gören, ayrıştırılan çocukların toplum içerisinde yer almasını da oldukça zorlaştırmaktadır. Hal böyle olunca her ne kadar bu çocuklar  eğitim alsalar da yaşamları boyunca toplum içerisinde davranış bozuklukları göstereceklerdir.

Engelleri sevgi ile aşalım söylemleri yalnızca engelliler gününde dillendirilen söylemler olmaktan çıkmalı. Çünkü hiçbir anne çocuğunun ölmesini istemez ama engelli anneleri çocuğundan önce ölmek istemez.  Burada söylemek istediğimi çok iyi anladığınızı düşünüyorum. Çünkü gerçekten hiçbir kötü düşünceye sahip olmayan, kötülük kavramının çok dışında algılara sahip olan bu çocuklar, toplumun kötülüklerinden kendilerini koruyamayabilirler.

Öncelikle toplum kendini iyileştirecek. Devlet bu bireylere sahip çıkacak onların yaşama tutunmalarına ön ayak olacak. Eğitmenler her türlü fedakarlıkla bu çocukları en iyi yere getirmenin yollarını arayacak. Aileler de çocuklarını toplumdan uzak tutmayarak, toplumun içinde en iyi şekilde eğitim almaları ve yaşamsal alanlar da kendi varlıklarını hissettirmeleri için onları başarı odaklı çalıştıracaklar.

Bu yolun sonu yok…

Engelli bireyler ve aileleri hep dik durun ve güçlü olun…