Acaba zamansız mı normalleştik?
Recep ÇINAR

Recep ÇINAR

Acaba zamansız mı normalleştik?

03 Aralık 2020 - 14:49

 

Koronavirüs denilen illet, dur durak bilmeden can yakmaya devam ediyor…
Can yakmaya da devam edecek gibi…
Çünkü, umursamaz bir millet,  koronavirüs denilen bu illete resmen çanak tutuyor…
Kendi sağlığını hiçe sayan, karşısındakilerin sağlığını da hiçe sayarak, ne maske, ne mesafe, ne de hijyen kuralına uymuyor…
Dolayısıyla da salgının, yani virüsün ekmeğine yağ sürüyor…
Şu da bir gerçek ki, aşı ya da ilaç tam olarak hayatımıza girmeden, korona ne dünyadan, ne de ülkemizden, daha doğrusu insan hayatından çıkacak gibi durmuyor…
Özellikle ülkemizde bu nemelazımcılık, bu vurdumduymazlık, bu umursamaz tavır devam ettiği müddetçe, virüs can almaya devam edecek!
xxx
Yaşadığım bir olay…
Aziziye cami civarı…
Yaşları da kemale ermiş iki sorumsuz sohbet ediyorlar…
Kulak misafiri oldum, ister istemez…
Çünkü, yüksek perdeden konuşuyorlar…
Konuları da virüs, maske, tedbirler, önlemler vs.
Şapkalı olan Hacivat, şapkasız olan Karagöz’e, “insanlar gripten de ölüyor, valla ceza yazmayacaklarını bilsem bu maskeyi bana kimse taktıramaz” diyor…
Şapkasız olan Karagöz’de “bende takmam” diye destekliyor, şapkalı  Hacivat’ı…
İkisi birden, “valla kimse takmaz len” diyerek, hüküm veriyorlar kendilerince…
Bu arada da zuladan da sigara içiyorlar…
Öyle sorumsuzlar ki, dünya umurlarında değil…
Hal böyle olunca, bu ülkede bu gibi insanlar çoğunlukta olursa, virüs gider mi bu şehirden ya da bu ülkeden…
Bakış açısı bu…
“Atın ölümü arpadan olsun” diyenler bir tarafta, “ceza vermeseler maske takmam” diyenler öbür tarafta…
Milyonlarca “bilinçsiz”in yaşadığı bir ülkede “bilim adamı” olsan ne yazar, olmasan ne yazar…
“Valla cezası olmasa maske takmam” diyen dallamaya ne diyeceksin ki?
“Takma pezevenk, geber” derim de, maske takmayarak, mesafe kuralına uymayarak, elini ayağını yıkamayarak, bir sürü günahsız insanın da kanına girer bunlar…
Cezası olmasa takmayacakmış!
Geber o zaman pezevenk.
xxx
Aylar önce, daha doğrusu mayıs ayı içerisinde “normalleşme takvimi”ni bizim milletimiz “tehlike geçti” gibi algılayınca, sokaklara döküldük, halaylar mı çekmedik, horonlar mı tepmedik, çiftetelliler mi oynamadık, çılgınca partilere mi katılmadık!
Ne yazık ki, virüs illetine elimizden geldiğince yardımcı olduk!
Sonrası mı?
Kimilerimiz anasını, kimilerimiz babasını, kimilerimiz yavrusunu, kimilerimiz kardeşini, kimilerimiz canını cananını kaybetti…
Neden?
Tabi ki “cezası olmazsa maske takmam” diyen Hacivat ve Karagözlerin yüzünden…
Keşke, normalleşmeseydik…
Keşke, bilinçsiz insanlara davetiye çıkarmasaydık…
Keşke, işin ciddiyetini daha iyi anlatabilseydik, Hacivat ve Karagöz gibilere!
Keşke.
xxx 
Beş ay önce normalleştik, beş ay sonra anormalleştik!
İşin ciddiyetini anlayıp, sayıların yükseldiğini görünce, tedbirler artırıldı, sokağa çıkma kısıtlaması genişletildi!
Faydası olacak mı?
Olmaz mı?
Belki de ölümler azalacak…
Bundan daha önemlisi olabilir mi?
xxx
İşin bir de ekonomik tarafı var…
Kışa girdik…
Keşke ekonomimiz müsait olsaydı da içinde bulunduğumuz Aralık ayını daha sıkı tedbirlerle geçirebilseydik…
Aslında millet olarak zor durumdayız…
Korona can alıyor, faturalar can yakıyor!
Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal…
Hem devlet, hem de millet olarak elimizi taşın altına koymalıyız…
Bu kötü günleri, el ele vererek, birleşerek ve bütünleşerek geride bırakacağız inşallah…
“Emeksiz yemek olmaz”mıştan yola çıkarak
“Taşın altına elimizi koymalıyız”ın hikayesini de buradan paylaşmak istiyorum.
xxx
TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMAK!
Sultan yolun ortasına bir taş koyuyor büyük bir taş...
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye...
Vezir geliyor taşı görüyor...
Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmiyor bile...
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki;
Sultanımla konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ikdas edelim...
Vezir gidiyor Asker geliyor..
Askerde taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak...
O da diyor ki; Vezirle konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım...
O cezadan anlıyor tabi..
Elinde kılıcı var, çekti mi tamam..
O geliyor, bu geliyor...
Menfaatperest geliyor... Saray dalkavuğu, saray maskarası...
Dalkavuk taşın etrafında taklalar atıyor, maskaralıklar yapıyor...
Böyledir biliyor musunuz? Menfaatperestler, iki yüzlüler..
Sürekli sorunların etrafında taklalar atarlar...
Asla düzeltmezler... Düzelmesi içinde hiçbir şey yapmazlar...
Onlar sorunları çoğaltanı da överler...
O da yolun kenarında oturup sultana yalakalık için şiir yazayım deyip gidiyor...
Sonra oradan geçen bir köylü taşı görüyor ve diyor ki; yoldan taşı kaldırmak sadakadır..
Önce Taşa tebessüm ediyor...
Kaldırayım yolun ortasından da, kimsenin ayağına arabasına hayvanına takılmasın...
Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa "ya Allah Bismillâh"deyip sarılarak, sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor...
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese Altın...
Kesenin içinde bir not...
Sultan şöyle yazmış;
Bu kesedeki altınlar, " Taşın altına elini sokmayı becerebilenler içindir"
xxx
Hikaye nasıl?
Güzel değil mi?
Evet; taşın altına elini sokmazsa bir insan, maalesef başarılı olamaz...
Bu karanlık, bu sıkıntılı günlerden de elimizi taşın altına sokarak kurtulacağız…
Dolayısıyla herkes üzerine düşeni yapacak ve karanlıklardan aydınlıklara da hep birlikte çıkacağız.

Son Yazılar