Beton ekonomisi


Ekonomiden, paradan, fabrikadan, üretimden konuşmak istiyoruz. Ülke ekonomisinin beton ekonomisine dönüştüğü, paranın faizlerin düşürülerek dengede tutulmaya çalışıldığı bir ekonomi konuşuluyor.

Aslında biz her zaman ekonomide üreterek kazanamazsak bir arpa boyu alamayacağımızı dile getirdik. Anlatmaya çalıştık. Ancak hani herkesin bildiği o söz “sen ne söylersen söyle imam bildiğini okur” yine karşımızda kapı gibi duruyor.  Ne olacak böyle? Geçtiğimiz gün üniversitede öğrenim gören gençlerin bütünlemede debelenmelerine şahit oldum. Bırakın bu çocukları zorlamayı. Zaten okul bitince bir işe giremeyecekler. En azından burada onların yollarını açacak, eğitimlerini kolaylaştıracak imkanlar sunalım. Hem gençlere, hem de anne ve babalara yazık oluyor.

Ekonomiyi konuşurken 100 binlere dayanan konut üretiminden ve talep patlamasından söz ediliyor. Gençler bu inşaatlarda mı çalışsınlar? Sözde üniversite bitirdiler. Sözde meslek sahibi oldular. Değil mi?

Ben artık kurulan fabrikalara alınacak elemanların sayısının açıklanmasını duymak istiyorum. Yiyecek, giyecek, makine, elektronik her ne alanda olursa olsun fabrikaların kurulması iş alanlarını artıracak. Çünkü gençler ülke kalkınmasında yer almak istiyorlar. Üretilen ürünlere imza atmak, ekonomik kalkınmanın gerçekleştiği bir ortamda rollerini yerine getirmek istiyorlar.

Gençlerle konuştuğunuz zaman onların tekstil sektöründeki hayallerini, dünyayı giydirmek modaya yön vermek istediklerini, markalarının isimlerini bile duyabiliyorsunuz.

Öte yandan gençlerin tarım sektörü ile düşündükleri hiç ütopik değil, gerçekleştirebilecekleri türden. Onlar doğaya sahip çıkmak, üretmek ve kendi ayaklarının üzerinde durmak istiyorlar.

Diğer tarafta genç bir doktorla konuşuyorsunuz ve ne diyor biliyor musunuz? “ ülkemin her karış toprağında hizmet edeceğim. Benim vatanıma borcum var” diyor. Öte yandan eğitim fakültesinden mezun olmuş bilmem kaç yıl olmuş sınavlarda aldıkları puanlar ortada atanamayan öğretmen ne diyor? “ annemin ve babamın yüzüne bakamıyorum. Artık ne iş olsa yapacağım. Yıllarca emek verdiğim, eğitimini aldığım mesleğimi yapamıyorum. Çalışmaya ihtiyacım var.” Bu gençlerin yüzüne nasıl bakacağız? Umutları, hayalleri gelecekleri ellerinden alınıyor. Artık yapılan TOKİ konutlarıyla övünmeyi bırakalım. Üretim yapılacak alanlar oluşturalım. Tarım arazilerimizi, ormanlarımızı koruyup, hayvancılığı geliştirmek için yapılacakları konuşalım. Eğer böyle devam edip giderse üniversite mezunu işsizlerin başka yollara saptıklarını göreceğiz. Ülkemizden hızla beyin göçü yaşanıyor. Buna da bir dur demenin zamanı gelmedi mi?

Gençlerimize devlet size iş vermek zorunda değil diyerek, belediyeleri iş kapısı olarak görmelerinin önünü kesmek lazım. Atölyeler kurmak, onları desteklemek, sekiz on genci bir araya getirip küçük üretim alanları da bunlar için çözüm olabilir.

Özellikle dar kafalı yöneticiler, küçük planlar peşinde koşan ve o küçük planlar karşılığında büyük kazançlar bekleyen adamları bu gençlerden uzak tutalım.

Üretmeden kazanamayız. Bu ülkenin ekonomisi nereye kadar beton ekonomisi olacak bir düşünmek lazım. Etrafımız yangın yerine dönmüş, ülkemizde bu girdabın içine girmişken gecikmeden ayakta kalmanın yolları aranmalıdır.