'Kaldırın kitapları, çıkarın kağıt kalemleri. Sınav zamanı!'


Dünya art arda gelen felaketlerle sarsılıyor. İnsanlık tarihiyle birlikte başlayan felaketler, helaklar söz konusu. Duyduğumuz, okuduğumuz pek çok olay vardı. Artık bizler de fazlasıyla yaşıyor ve şahit oluyoruz. Son olarak salgınla mücadele ediyor yaşlı dünyamız. Daha önce de salgınlar olmuş kayıplar verilmişti, ancak gelişen ve değişen dünyamız daha kolay atlatır zannederken kaoslar ve bilinçsizlik kabusu yaşatıyor maalesef.

Son zamanlarda salgınla mücadele etsek de, genel olarak felaketlerle dolu bir yıl oldu bu sene. Peki sadece bu sene mi felaketler yaşadı dünya? Ya da dünya yerine insanlık mı demeliyim? Çünkü o felaketler taşa, toprağa, suya değil insana geliyor. Tamam, insan dünyaya sınanmaya geldi. E haliyle, “ Sınanmaya gelenin söylenmeye hakkı olmaz! ” tabi. Yine de düşünmeden edemiyorum, bunca geçmişten hiç mi ders çıkarmaz şu çok bilmiş insan oğlu...

Dikkatli bakınca dünlere, ta en başından, zamanla büyüyen ve kalabalıklaşan toplumlarda gelişmeler de sorunlar da aynı oranda büyüyor. Hele ki globalleşen dünyada sorunların da gelişmelerin de büyüklüğü tartışılamaz. Bir yerde küçük bir kuş kanat çırpsa, çok kısa bir süre içinde herkesin haberi oluyor günümüzde. Etkileşim o kadar hızlı ki, iyi ya da kötü her şey hemen kendine taraf bulabiliyor. Üstelik bunu kullanan art niyetli kişiler tarafından toplumlar yönlendirilebiliyor. Böylece, aslında ahlak dışı kabul edilenler zamanla normalleşip, yer edinebiliyor. Sözde insana değer veren hafifletilmiş kanunlarla suça teşvik edilebiliyor.

Aslında en başından yapılması gereken belliydi. Yaşadığımız dünyaya ve içindekilere saygı duymak, kimseye hatta hiç bir şeye zarar vermeden dosdoğru çekip gitmek. Gitmeden de tabi ki faydalı olmak, başkalarının haklarını da gözeterek insan olmaktı.

Biz ne yaptık? Bırakın dünyayı kendimize bile saygı duymadık. Kıtlıktan çıkmış gibi yedik. Kilolar aldık ama açlık çeken insanları görmezden geldik. Sırf moda diye giyilmeyen kıyafetlerle doldu dolaplar, hatta bu yüzden insanlar birbirine gördüğü kadar değer verir oldu. Göze hitap ettiği kadar yer buldu insanlar maalesef. Fikirlere değer verilmedi hiç, düşünmek ağır geldi galiba. Ne doğaya ne doğada yer alan varlıklara değer verilmedi. “ Yiyin için israf etmeyin “ diyor ya, var olan her şeyin tadına bakalım diye mi anlamalıydık bunu? Çocuklara, hayvanlara göz koymak, tasallut etmek zaten anlaşılabilecek açıklanabilecek bir durum değil. Şiddeti, tacizi, tecavüzü eksik kalmadı zamanımızın.

Konunun başına dönersek, tarih boyunca yaşanan felaketlerin, helakların temelinde insanların yaşam tarzları, doğrulaştırdıkları yanlışları, unuttukları ve görmezden geldikleri yok muydu? Bu dünya imtihan dünyası değil miydi? Sınananlar olarak sınayanı ne çabuk unuttuk? Sınavda sorumlu olduğumuz kitabın yüzünü en son ne zaman açtık? Şu son yaşadığımız felakette görmüyor muyuz, günahsız olanın sınayan tarafından korunup diğerlerinin panikle koşuştuğunu...

Evet dünya ahalisi... Bu belki de büyük sınav öncesi son çağrıdır...

Ne dersiniz?