Yozlaştırılan bozulan kültür...


Bazan, her şey ters- yüz olur .

Umut çiğnenir, ayaklar altında...

Gölgelerin karanlığı basar, şehri. Umutsuzluğun kölesi olur, akıl. Yozlaşır; duygular, düşünceler ve  hayaller.  

Zifiri karanlık geceye, açılan  her pencere 'nin kapanması nı  ister, insan.

Kendi anılarında  ve mazi de aradığı, yitik şehrin buğulu silüeti, 

kaybolan değerlerin çığlığı;

bugün, ters-yüz olmuş, yalnızlığın beşiği gösterişli şehrin yüzünden daha aydınlık gelir, insana.

Tarihi gelişim sürecinde, kültür ve sosyal hayatın zaman zaman kırılma noktaları olmuştur. Her kırılma, değişimin başlangıcıdır.

İstenmeyen kırılma noktaları , ani değildir. O 'nun bir alt yapısı ve uzun yıllara yayılan  hatalar zinciri vardır.

Bir agâcın dal ve gövdesi ni görebiliriz, göremediğimiz aynı hacimde , yer altında ki kökleridir.

İnsanlığın, geçirmiş olduğu kırılma süreçlerinin nedenlerini de, köklerinde aramak gerekir.

Milli kültürümüz de ki yozlaşma ve bozulma nedenlerinin arasında en dikkati çeken, değer kaybıdır.

Biz biriken değerlerimizi ; döndüğümüz  her kavşakta, geçtiğimiz her sokak başında unutarak, kaybederek, terkederek, yıkarak ve yakarak bu günlere geldik.

Bu hızlı değişimin sonuçlarına, gösterilen tepki de son derece tabii... Böyle olacağı, zamanında hiç düşünülmemişti.

Her zaman olduğu gibi , toplum tarafından gösterilen tepkinin , iki yönü vardır:

* Eski yaşam tarzına duyulan özlem,

* Yeni durumun, ortaya koyduğu belirsizlik nedeniyle, kaygılanma.

Değişim sancıları yaşayan her toplumun tarihinde , geçmişe özlem - geleceğe kaygı ile bakma sendromu yaşanmıştır.

Kültür değerlerimize baktığımızda,

tarihimizde geçirmiş olduğumuz değişim süreçlerinin öğretileri ve fikir insanları bugüne de rehber olacaktır.

O çağın karanlık ve kör noktalarına ışık tutan sağ- duyu,

bugünün de yol taşıdır.

Bir örnek vermemiz gerekirse:

Evrensel düşünce ve felsefesi ile çağları aşan , Hz. Mevlâna  der ki;

 " Şu canlar yiyen, kanlar emen yeryüzü ne bak; hem tohumu yer, hem besler , hem geliştirir, onu.

Ne tuhaf ; şu aç kurt , sürüye çobanlık eder durur.

Bütün kurtlar çoban kesilmiş, bütün hırsızlar bekçi olmuş.

Zaten , Allah bekçi olduktan sonra;

hırsız, aşıkların nesini alıp götürebilir ki ?..." ( Divan-ı Kebir)

Asıl üzerinde durmamız gereken mesaj, son beyitte ifade edilen dir.

Allah'ın koruması  ve kişinin aşık olma yeteneği.

Aşk , bir inanıştır !... Gönülden bağlanmadır.

Çağımızın sunduğu, değişim sancılarından, karanlık ve kör noktalarından bu " inanış" la , kurtulma yolları aranmalıdır.

Kültür , ikna yolu ile değiştirilemez  !... Milletin inanması gerekir.

Kökü asırlar öncesine dayanan , Türk Milletinin kültür ve sosyal hayatı ile acımasızca oynayan, bozmaya ve yok etmeye yeltenen misyoner faaliyetlerin bir parçası olanlar, bu Milletten ; 15 Temmuz 2016 gecesi ,unutamayacakları bir ders aldılar.

Günlük yaşantıda, ekonomik, sosyal ve siyasi olayların gereği farklı düşünen ve farklı sözlü ifadede  bulunanlarımız olabilir.

Ancak; Milli değerlerimiz, bağımsızlık ve vatan bütünlüğü söz konusu olduğunda , bu millet tek vücut dur.

Büyük Türk Milleti'nin öz değerlerine uymayan, başka kültürleri yerleştirme çabalarına gösterilecek hoşgörü;

yozlaştırma ve bozma çabasının ötesinde,  bir yıkım ve kültürel çöküştür.

Böyle bir çöküşün , Millet vicdanında yeri yoktur. 

İzin vermeyecektir...

 

Saygılarımla...