Milli Eğitim' de Değişim...


" Eğitimin insanı bozmaması yetmez, daha iyiden yana değiştirmesi gerekir."

MONTAIGNE

 

Savaştan sonra ki zamanın ; daha güzel olacağını umut etmek, insanın kendini kandırması olur.

2.Dünya Savaşı ve sonrasında Ülkemiz zor bir sürece girecek, kalkınma ve eğitim hamleleri yerini; savunmaya yönelik tedbirlere bırakacaktır.

Her ne kadar, ülkemiz savaşa girmemiş olsa da, alınan tedbir ve uygulanan politika gereği; halk savaşın etkilerini ekonomik ve sosyolojik yönüyle bire bir yaşayacaktır.

Türkiye üzerinde baskı oluşturma hedefini güden Rusya, Kars ve Ardahan'ı istemektedir. Ayrıca Boğazlarda geçiş üstünlüğü de onlara verilecektir. Dönemin, Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ  Rusya' ya karşı , destek güç arayışında Türkiye- ABD ilişkilerini güçlendirecektir.

Bu işbirliğinin eğitimi ilgilendiren yanı ise; Ülkemiz eğitim sisteminde köklü bir değişimi dayatmasıdır.

Yıllar sonra acı sonuçlar ortaya koyacak bu kabulleniş, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibidir.

Daha önce de ifade ettiğim gibi ilk hedef, Köy Enstitülerinin kapatılması ve modern eğitim sistemi ilkelerinin benimsenmesidir.

Gösterilen gerekçe ise; enstitü sisteminin , Rusya da ki eğitim sistemine benzerlik teşkil etmesidir.

Önce , Öğretmen Okulu denilmek suretiyle okulun ismi değiştirilecek, ilerleyen yıllarda da kapatılacaktır.

Ne acı bir gerçektir ki ; köyden başlayan kalkınma ve eğitimin önüne büyük bir engel konulmuştur.

Garip olan ise; M.Kemâl ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ bir milletin kurtuşu için cephelerde omuz omuza büyük bir mücadele vermiş, Vatanı ve Milleti kalkındırmak için yapılan yeniliklere imza atmış;  fakat ,  gelişen olaylar Atatürk'ün benimsediği Milli Eğitim sistemine ters düşecek anlaşmalara , imza atmayı  da zorunlu kılmıştır.

Bu mânâ da; Fulbright Anlaşması ABD tarafından İsmet İNÖNÜ 'ye kabul ettirilmiştir.

Türkiye - ABD Kültürel Mübadele Komisyonu , adı altında

13 Mart 1950 tarih 5596 sayılı kanunun kabülü ile TBMM tarafından da onanacaktır.

Bu anlaşma her ne kadar iki ülke arasında, yüksek öğretimde öğrenci ve akademisyen değişimini öneriyor gibi görülsede , siyasi ve politik sonuçları her alana uzanacak niteliktedir.

Öyle ki ; emperyalizmin eli ilkokul sıralarına kadar ulaşıp , eğitim ve öğretim biçimini tanımlarken,  minik öğrencilerin içeceği süt tozunu da düşünecek niteliktedir !...

 

1950 - 1980 yılları arasında eğitim sistemimiz yavaş yavaş modern eğitim sistemine geçiş yapacaktır. Ancak ; eğitim kadrosu bu sistemi uygulama sürecinde deneme-yanılma metotları ile önce kendisi öğrenecek sonra çocuğa anlatmaya çalışacaktır...

 

Hani Atatürk diyor du ki; ".....çocuk aç kalma endişesi yaşamasın !.."  uygulamaya geçen yeni  sistemin böyle bir kaygısı yoktur. Öğrenci; İlk okul- Orta Okul- Lise bitirir, Üniversite sınavlarına girer, bahtına ne çıkarsa bir yüksek öğretim proğramına yerleşir.

 

Peki ,sonra ne olacak ?

İşte sonrası büyük bir bilinmezliktir.

Emperyalist güçler bu arada hiç boş durmaz, ardı ardına yaşanan reformlara oluşan toplumsal tepkileri fırsat bilip; lise sıralarına kadar inerek sağ- sol çatışmasını körükler.

Artık Türk Gençliği , sağ- sol mücadelesinde ayrılmış, topluma kin, nefret ve düşmanlık duyguları yerleştirilmiştir.

Özellikle üniversite eğitim hayatı ciddi zararlar görmüş, eğitim yuvası olmanın ötesinde çatışma alanına dönüşmüştür.

Güçlükle yapılan eğitim, kan kaybetmeye başlamış ve istenilen başarı seviyesine  ulaşamamıştır.

Almanya, japonya, Finlandiya ve Hollanda eğitim sistemine baktığımızda;

Çocuğun yetenekleri ve zekâ düzeyi ilk Okul yıllarında tesbit edilip; ona göre bir eğitim alanına yönlendirilmektedir. Sanatsal faaliyetler ilk yıllarda ağırlıklı olup çocuğun bu ortamda hangi sanat dalına veya zanaata yatkın olduğu tesbit edilmektedir. Her çocuk üniversite bitirmek zorunda değildir.

O toplumun ,  iyi eğitim almış ;

ara elâmanlara, teknisyene, işçiye hatta ayakkabı boyacısına ihtiyacı vardır... Her birey çalışmak zorunda ve devlet- özel sektör işbirliği ile bireylerin istihdamını gerçekleştirmek durumundadır.

Ülkemizde maalesef hayati önem taşıyan böyle bir sistem , kültür değerlerimiz de dikkate alındığında çok rahat uygulanabilir olmasına rağmen, hayata geçirilememiştir..

Beklenenin aksine öğrenci ve velinin gördüğü:

1980 sonrasında  eğitim sisteminde yeni değişim ve rekâbet görülür.Özel okulların ve dershanelerin sayısı artmış , kendi içimizde başlattığımız rekâbet öğrencileri bir yarış atına çevirmiş, bilgi edinme ve eğitimden çok , öğrenci hızlı test çözmeye proğramlanmıştır.

Özel okullar ve Dershaneler eğitimin serbest piyasasını oluşturur ken, veliler de gelirinden büyük bir payı çocuğunun eğitimi için ayırmak durumundadır.

Ülkemizin en huzurlu dönemleri diyebileceğimiz 90'lı yıllarda , sağ- sol çatışmaları bitmiş ,okullarda güvenli bir ortam sözkonusu ve öğrenci öğrenme çabasındadır.

Böylesine huzurlu bir ortama ; rekâbet koşulları kullanılarak , yeni olumsuz müdâhaleler söz konusudur.

Emniyet teşkilâtlarının , istihbaratında olan ancak halkın bilmediği müdâhaleler.

Özellikle ABD tarafından desteklenip, güya eğitim ve öğretim kalitesini artıracağı vaadinde bulunan özel okulları, dershaneleri, ablaları ve abileriyle dikkat çeken yapılanma !...

Emperyalist güçler bu sefer de, halkın dini hassasiyetlerine el uzatarak , eğitimde fırsat eşitliğini zedeliyor, haksız rekâbeti sürdürüyor ve toplumu ayrıştırıyor du...

Söz konusu yapılanma, başarılı olmak adına 90 'lı yıllarda kendi öğrencilerini isim yapmış okullara yerleştirebilmek için; ilk hırsızlığını 

Anadolu Liselerine giriş sınavında gerçekleştirecektir..

12 Yaşında çocuklar , umutları kırılmış, güvenleri sarsılmış ve adaletsizliği tanıyarak hayata yürüyeceklerdir.

Aynı kuşak, Üniversite sınavlarına hazırlanacak ; sınavdan 14 saat önce soruların çalındığı ve sınavın  iptâl edildiği ,1 ay sonra tekrar yapılacağı gerçeğiyle yüz yüze kalacaklardır. Tekrar hayal kırıklığı ve gönüllerde derinleşen güvensizlik...

Bugün, söz konusu nesil  , 39- 40 yaşlarında... Hiç düşünmedikleri okullarda eğitim  görüp, hiç hayal etmedikleri ve ilgi alanlarının dışında,buldukları  her işte çalışan kırgın ve üzgün orta kuşak !..

Bazıları da , yurt dışında  ülkesinden savrulmuş , kaybedilen  beyin gücü.

Hepsi de zeki, ülkesini ve milletini seven bu insanlar , olması gerektiği yerde ve konumda değildir.

( devam edecek )

 

Saygılarımla....