Bilim insanı, nerede durmalı?


Arafta kalmak, çoğu zaman yanlış anlaşılır... Çaresizlik veya ceza konumu gibi değerlendirilir...

Oysa ki ; Araf, cennet ve cehennem arasında, yüksek bir konumdur. 

Sevap ve günahları eşit olan kulların,

bekletildiği, Allah'ın Rahmetiyle cennete gönderilmesinin umut edildiği, bir konum...

Çoğu zaman, dünya olaylarını değerlendirmede de , kendimizi arafta hissettiğimiz an'ları yaşamışız veya yaşıyor olabiliriz. 

Bir umut taşır bizi,  o yüksek ve fırtınalı tepeye...  

Doğrunun ve  insanlıktan yana olanın, yeni bir oluşun doğum sancıları yaşanır, o konumda...

 

Hz.Mevlânâ, 13.yüz yıl insanının, bilim insanına bakış açısını bir hikâyede şöyle ifade eder :

" Filozofun birisi, çölde, devesine iki hurç yüklemış, bir Bedevi'ye rastlar.

Selâm sabahtan sonra, hurçlarında ne var, diye sorar...

Bedevi; hurcun birinde buğday, öbürüne kum, diye cevap verir...

Filozof; buğdayı yarı- yarıya iki hurca koysaydın, hem devenin yükü hafiflerdi, hem de tez gidersin, der.

Bedevi; A hikmet sahibi, der. Sen padişahmısın, vezir mi?

Filozof ikiside değilim, deyince, Bedevi; öyleyse der, bu akılla kimbilir ne kadar malın- mülkün vardır?

Filozof, hiç bir şeyim yok, deyince ;

Bedevi, uzaklaş benden,der. Sana fayda etmeyen bilgi, bana hiç fayda etmez... Koy, ben gene çuvalın birine buğday yükleyeyim  öbürüne kum !.."

 

21.Yüz yıla bilgi ve teknoliji çağı dendi. Ancak; insanlık bilgiye ve bilim insanına karşı bakış açısını, degiştirmesi gerektiğini henüz anlayamadı... Bedevi gözlüğü ; hâlâ bilim insanında yaptırım gücü veyâ büyük zenginlik aramakta... Ya da ; bilim insanlarının , yaptırım gücünü elinde tutanlar ile sermayenin emrinde olmasını, bekleyenler çoğunlukta...

Kapitalizm, bilimi ve bilim insanını kendi menfaaleri doğrultusunda kullanmayı , çağımızda da sürdürmektedir.

Bilgiyi taşımak bir amaç değildir. Asıl amaç; insanlığa faydalı olmaktır !...

Gerçek bir bilim insanı, edindiği bilgiyi hiç bir zaman yeterli bulmaz.

Taşımış olduğu bilgiyle , tüm sorunları çözebileceğine inanmaz ve güvenmez. Bu güvensizliğinin altında,

mevcut bilgi  birikiminin, toplum da nasıl bir karşılık bulacağı endişesi vardır... Olur ya, karşısına çölde seyâhat eden bedevî gibi birisi çıkarsa, ne yapması gerektiğini de düşünmek durumundadır. Ciddiye alınmamak, aşağılanmak veya emir ve tahakküm altında tutulmak, şahsiyetinden çok  bilime ve insanlığâ zarar verecektir...

Günümüzde bilim insanlarının aşamayacağı bir çok engel vardır...

Bürokrasi, siyaset ve yönetim politikaları ile  halkın bilime ve bilim insanlarına, uzak oluşu en çarpıcı olanlarıdır.

Bilim İnsanı, taraf olamaz !...

Yönetilenler ve yönetenler arasında ;

yüksek bir konumda, arafta dır.

İnsanlığın faydası adına, gelecek ve bilim adına arafta kalmak zorundadır.

O, bilimim öngördüğü bakış açısı ile;

Ülkenin demoğrafik , ekonomik, sosyal ve kültürel  yapısına yeni bir merakla bakar... 

Siyasî yapıya yeni yönetim politikaları önerirken;  halkın menfaatleri, hak ve özgürlükleri , hukuk ve adaletin uygulanabilir ilkelerini göz önünde tutmak durumundadır...

Zaman zaman eleştiren, doğru ve hak olanı da destekleyendir.

Bilim İnsanı nerede, hangi konumda olursa olsun; 

üniversitede hoca, 

fabrikâda mühendis, 

faaliyet alanına göre bilgiyi üzerinde taşıyan ve uzman kişidir... 

Toplumun ilerlemesinde önemli bir rolü olan bilim insanlarımızın, her türlü baskı ve tahakkümden uzak tutulması gerekir...

Bilim ve insanlığın geleceği adına , onlar, özgürce konuşabilmelidir.

Onlar, iyi bilirler ki ; 

bilim, çevre, doğa, insanlık ve evrenin sınırları, özgürlük sınırlarını belirler.

Ülkemizin, araf'ta kalmış bilim insanlarına sahip çıkması, geleceğimiz adına büyük önem arz ediyor...

Taraf olanların;

bilime ve İnsanlığâ faydalı olması zor, çok zor !...

 

Saygılarımla...