Bir ayet bir yorum: Bir musibet bir nasihat


Allah (cc) buyuruyor:

“Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.
Onlara bir iyilik (bolluk, bereket) gelince "Bu bizim hakkımızdır" derler, eğer başlarına bir felâket gelirse bunu Mûsâ ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna bağlarlardı. Bilesiniz ki başlarına gelenler Allah katındandır; fakat onların çoğu bunu bilmez.” (A’râf 7/130- 131) 
Allah (cc) bu ayetlerle; nimet bolluğu ve refah içinde yaşayan ve kendi üstünde hiçbir kuvvet ve kudret tanımayan, tanımak istemeyen, hakka karşı savaş açmak isteyen mağrur bir kavmin iktisadi hayatına vurulan semavi darbelerden bizleri haberdar etmektedir.
İlâhî emirlere karşı direnmekten ve inad etmekten sakınmak gerektiğini ilan eden fiilî âyetler, tabiî alâmetlerdir. Bir musibetin bin nasihatten daha etkili bir terbiye aracı olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili Tefsirinde bu âyetten çıkarılabilecek sonuçları şöyle değerlendirmiş;
1- İnsan hayatında ekonomik şartların pek büyük önemi vardır. Bir toplum için ekonomik hayatın sarsıntıya uğraması veya kaybolması, bir helâk işareti veya başlangıcıdır. Genelde üretim yolunda olduğu zaman, ferdî anlamdaki sıkıntıların giderilmesine çare bulunabilirse de, bütün iktisadi hayatın şartlarının bozulması, bütünüyle toplumun felaketine sebep olabilir. İktisadın şartları ise iki esasta toplanır: Allah'ın yaratılıştan verdiği zenginlikler ile o zenginlikleri işleyip değerlendirecek insanların ahlâkı. İnsanların ahlâkının bozulması, yaratılıştan gelen feyiz ve bereketin kesilmesine sebep olabilir. Yaratılıştan gelen feyiz ve bereketlerin kesilmesi ise bütünün helâki demek olur. Şu halde ahlâklılığın özünün, ancak Allah Teâlâ'ya kullukta, yani insanların kendi heva ve heveslerine değil, Hak Teâlâ'nın koymuş olduğu ilâhî nizama, hayır nizamına uymak ve bağlanmak, şer ve fesattan kaçınmak ve ittikada aranması gerekir.
2- Allah Teâlâ'nın rahmetinin genişliğini anlamalı ki, Firavun kavmi gibi, her bakımdan helâke hak kazanmış olan bir kavmi bile hemen helâk etmeyip, onları daha önceden sözlü ve fiilî birtakım uyarılar ile kendine gelmeye davet ediyor. Şu halde insanlar Allah'ın rahmetinden mahrum kalmamak için hakkın âyetlerini tanımalı, firavunları ve onların sihirli oyunlarını bir yana bırakmalı, Allah adamlarının nasihatını dinlemeli, hiç olmazsa musibetlerden ibret almalı da sonuçta Allah'ın aman vermez kudretli eli uzandığı zaman, hakkın inkârcısı ve düşmanı halinde yakalanmaktan korunmalıdır. İmanı olan, hadisi şerifinde beyan buyurulduğu üzere bir delikten iki kere sokulmaz. Geçmişteki felaketlerden ibret alır da tekerrürüne sebep olmazlar. Fakat kalbleri mühürlenmiş olanların bütün ibret ve intibah kabiliyetleri söner de şâirin:
Geçmişten adam ibret alırmış ne masal şey...
Üçbin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar.
Hiç ibret alınsaydı tekerr ür mü ederdi?
dediği gibi tarihteki felaketler şekilden şekile tekerrür eder, gider. 
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C.4 S.118