Dünya , Lüzinyan Zindanı !...


"Herkes, yalnızca kendi vicdanıyla savaşmış olsa, savaş olmazdı !..."

LEV TOLSTOY

( Savaş ve Barış)

 

Yıllar önce; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yaptığım seyâhatlerde, Girne şehrinin kuzey batısında yer alan, Girne Kalesini ziyâret ediyorum. Turizm merkezi olan kalenin en yüksek konumundan ; Toros dağlarını, Akdenizin huzur veren maviliğini ve Anavatanımı izlemek, muteşem.

Keyif verici bu seyirden sonra, kale içerisinde yapılan gezinti, sizi orta çağın derinliklerine sürükler...

İnsanlık tarihinin; gaddar, acımasız, işkence etmeye ve öldürmeye odaklanmış yanı, bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer. İşkence gören insanların sesleri gelir, kulaklarınıza... Çığlık, çığlık !

Dersiniz; nereden geldim, bu vahşet ve işkence merkezine ?!

Bir tarafta Lüzinyanlıların yaptırdığı zindan, diğer tarafta ise, kilise !...

Bağdaştıramazsınız, ibadet merkezi ile işkence merkezini, yan- yana...

M.S. 7. yüz yılda savunma amacıyla yapılan kale, bir çok medeniyetin izlerini taşır. Ama, Lüzinyanlıların attığı imza, zihinlerde, en belirgin kalan yanıdır. 

Kale, konumu ve mimari özellikleri ile, orta çağ medeniyetinin hiç de küçümsenemeyeceğine, bir örnektir.

Zindanları; Bizans ve Fransız asıllı bir hanedanlık olan, Lüzinyanlılar tarafından inşâ edilmiştir. Günümüzde ; balmumu heykellerle canlandırılan insan figürleri, işkence teknikleri ve aletleri o, dönemi yaşatır, size. İşkencede kullanılan düzenek ve aletler, gelişmiş bir medeniyetin elinde üretilen, zulüm aracıdır.

Zindan, aynı zaman da , orta çağ zihniyetinin, karanlık yüzünü de yansıtır... 

Öldürmek, acı vererek öldürmek !...

Bunun için de ; el emeği sarfetmek, bütçe ayırmak, düşünce üretmek, zaman ayırmak ve haz duymak !...

Sonra da, kilisede ibadet edebilmek;  

varlığından şüphe duyulan imânla , yapılan ibadetin iç huzurunda, toplumlara yön veren kilise mensupları ve kilisenin güdümüne giren, yönetim biçimi...

İşte, orta çağın karanlık ve gizli yanı, bu dehlizlerde dile gelir.

Lüzinyanlıların zindanlarında ki, bu gezintiden ışık hızıyla kaçmak istersiniz, yaşadığınız zamana...

Ve, lânetle anarsınız, zindanlarda geçen zamanları!...

Yaşadığımız zamanda ; bilim, sanat, teknoloji ve özgürlük vardır, özgürlüğümüze şükrederiz, bir an...

Daha sonraları ise ; Lüzinyanlıların zindanları ve orta çağın nem kokan karanlık dehlizleri, zihinlerde acı bir anı olarak kalırken, bugünün karanlık ve kör noktalarını anlama da yardımcı olur, hepimize...

Bugünün gelişen olayları ve izlenen siyasi politikaları , bize orta çağı ve politikasını fazla aratmadığını görürsünüz...

Dersiniz ki : Ey vahh... İnsanoğlu her çağda aynı !... 

Öldürmeye kodlanmış beyninin bir yarısı, yaşamaya müsade etmiyor... Sonra, düşünürsünüz ;

- Habil neden öldürülmüştü ?

İyiliğin, güzel ahlâkın, fedâkârlık ve kanâatkârlığın sembolü olan Habil,

kıskançlık, hırs, tamah ve zalimliğin sembolü olan, Kâbil tarafından öldürülür.

İşlenen bu ilk cinâyet, kendisinden sonra gelen nesillerin zamanını ; ya gömülen güzel ahlâkı açığâ çıkarma çabası ile, ya da ilk cinâyete yenilerini ekleme gafleti ile geçirmesine zemin hazırlayacaktır...

Bazen düşünür insan:

- Ahh Kâbil, sen ne yaptın ? Biz, başından kaybettiğimiz güzel ahlâkı ve vicdanları ararken, tükenen ömrümüze yanmadayız...

Öyle bir zamana rastladık ki; her geçen gün bilim ve tekniğin ışığında yücelmesi gereken DÜŞÜNCE, bugün yerde sürünüyor... Her ne kadar Kâbil, kendi döneminin suçlusu ise de ; bugünün, sözüm ona "Kâmil" lerinin , bilim ve teknik sahibi olduğununu iddia edenlerin , Kâbil' den çok da geride kalmadığını, görüyoruz !...

Doğayı korumakla, insanlık neslininin devamını sağlamakla görevli olan insanlar, iki yüzlü stratejiler ve entrikalar geliştirerek birbirini boğazlıyor.. 

Gelişme ve medeniyet bu mudur ?

Barış ve huzurun temin edilemediği coğrafyada hangi medeniyetten söz edilir ?

Orta çağ zihniyetini aratmayan politikalar üreten, sözde medeni toplumlar bugün insanlığı, felâkete sürüklüyor... Salt akıl, faşist zihniyet ve para gücü, hükümranlığını ilân ederken; ölümün ötesini, taşıdığı ruhta göremeyen gafiller, dünyayı zindana çevirdiler.

Sadece, güne has istek ve arzularının köleliğinde yaşayan gafillere ; diğer ülkeleri savaşa sürüklemek, insanların arasını açmak, ne kadar kolay ve sıradan bir şey...

Bugün kaygı ve dehşet içerisinde , sınır komşusu olan iki ülke, UKRAYNA ve RUSYA savaşını izliyoruz, TV ekrânlarında...

Ticarî, sosyoekonomik ve sosyokültürel konularda neredeyse ülkeler arası sınırların ortadan kalktığı bir dönemde; ülkeler arası sorunların savaşla çözülmesini düşünmek ve savaşmak ortaçağa geri dönmektir!... 

Ülkeler arası diplomasiye zemin oluşturulmasına engel olmak, savaşı körüklemek de ,

ABD ve Avrupa ülkelerinin pazar arayışından başka bir şey değildir.

Üstelik, gıda ve enerjide muhtaç olduğu; her iki ülkenin de iç politikalarına, siyasi, idarî, bürokratik ve güvenlik unsurlarına müdâhale ederek, kaos yaratılması modern çağın diplomasisi olamaz...

Ne gariptir ki ; Ukrayna' dan kaçan savaş mağdurlarına kucak açan Batı Avrupa, Dünyanın dört bi yanında yaşanan zulüm ve akan kana sessiz kalmıştır..

Doğu Türkistanlı Türklere, Suriyelilere, Afganistanlılara, Karabağ'a, Hocali ve diğer katliamlara Batı Avrupa neden duyarsız kaldı ?...

Bütçesinin 1/ 3 ünden fazlasını modern silâhlara ve savaş teknolojisini geliştirmeye ayıran ABD' nin politikası; barış sağlamak mı, yoksa, ülkeleri savaşa sürüklemek ve teröre destek vermek mi ?...

Bugün söz konusu ülkelerin yetiştirdiği akademisyen, nükleer strateji ve savaş uzmanlarının görüşlerine bir göz atacak olursak,

ifade edilen :

Olası bir 3.Dünya savaşında, nükleer silâhların kullanılması durumunda; tüm evrenin zarar görebileceğine ve büyük bir felâketin yaşanabileceğine

dikkatler çekilmektedir.

Bombalanan şehirlerin üzerinde biriken dumanın , üst atmosfere çıkabileceğinin, bu nedenle de, nükleer bir kış oluşabileceğinin altı çizilmektedir. Güneşle bağı zayıflayan Dünyanın, küresel tarımına büyük bir zarar ve müdâhale olacağı verilen bilgiler arasındadır...

Kavga etmek, savaşmak, yeni savaş teknolojilerine sahip olmak, kullanmak, çağın sunduğu imkânlarda kolay iş ; sonucu ise,

FELÂKET !...

Bireylerin vicdani sorumluluk taşıması, toplumların, bugün ve geleceğin insanı için ; faydalı politikalar üretmesi, doğa ve insana saygı duyması, adil gelir ve kaynak dağılımını temin etmesi , sağ duyulu toplumsal vicdanın sesini dinlemesi oldukça zor iş, sonucu ise,

DÜNYA BARIŞI !...

Zor olanın başarılmasını, Lüzinyan zindanlarının tarihe gömülmesini dileyerek, barış ve huzur içerisinde bir Dünya'nın gelecek kuşaklara zemin oluşturmasını umut ediyorum...

Esen kalınız...