Büyük Düşünenler ...


"Zindanmış bu karanlık oda, ne gam; bana imanımın ışığı yeter !"

Muhsin Yazıcıoğlu 

Yakın tarihimizde ; düşünen insanları, tutuklu olarak duvarları arasında barındıran Ulucanlar Cezaevi,  bugün müze... Kültür ve sanat merkezi olarak hizmet etmeye devam etse de,

kapıdan girdiğiniz andan itibaren, size tarihin acı olaylarını hatırlatmaya devam ediyor...

9 Nisan 2022 tarihinde günümüzün büyük düşünen insanları, Ulucanlar Cezaevi Müzesi, toplantı salonunda  buluşuyordu. 

Bugün, özgür ve kendi iradeleri ile bu mekâna, ülkenin dört bir yanından gelen aydın insanların ortak sorunu; ülke sorunlarına çözüm üretmek ve daha güzel bir geleceğin plânlanmasına katkıda bulunmaktı.

Ankara Meclisi Derneği ve Başketliler Plâtformu Genel Başkanı, Gazeteci/Yazar Mehmet AKYOL'un öncülüğünde hazırlanan proğrama; Devlet ve siyaset insanları, bilim ve kültür temsilcileri, şair/yazar,  ünlü akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı.

Genel Başkan Mehmet AKYOL açılış konuşmasında; "Bu toplantılar, milletimizin silkinip kendine gelmesine vesile olacaktır.

Büyük düşünüyoruz, çünkü devletimizin onarıma ihtiyacı var.

Bu da, büyük plânlamalar ve büyük projelerle mümkün olabilir." derken, plânlamanın ve düşüncenin önemini vurguluyordu.

Konularında uzman katılımcıların, 

Ulucanlar Cezaevi gibi bir mekânda buluşmaları;  hiç bir şey konuşmasalar bile,  büyük bir anlam barındırıyor ve mesaj veriyordu...

Kültür, sanat, tarih, adalet, ticaret ve ekonomi, modern tarımın geliştirilmesi, kent hayatından köy'e dönüşün özendirilmesi ve teşvik edilmesi , kalkınmada öncelikli konuların çağın gereklerine göre yeniden plânlanması konularında görüşler dile getirildi.

Bu plânlamaların yapılmasında; özellikle , Devlet, Bilim insanları ve halkın  işbirliğine ihtiyaç olduğu ortak görüş olarak benimsendi.

Kalkınma ve refah düzeyinin artırılmasında, yaşanabilir bir geleceğin inşa edilmesinde, birlik ve berâberliğin gerekliliği vurgulandı.

1925- 2006 Yılları arasında siyasi ve düşünce suçlusu olarak telâkki edilen canlara ev sahipliği yapan bu binanın duvarları; geçmişin acı hatıralarını, hüzünlü günlerini çığlık çığlık bugüne yansıtmaya ve bugün konuşulanları da hafızasına kaydetmeye devam ediyordu...

Dünü yansıtan duvarların sesi ve bugün konuşulanların arasında, geçmiş zamanın acı hatıralarını düşlemek oldukça zor ve acı !...

Demirparmaklıklı kapının açılması ile bahçeye attığınız ilk adımda dizlerinizin bağının çözüldüğünü hissedersiniz... Geçmişte,Ulucanlar Cezaevi  edebiyat, sanat, basın ve siyaset dünyasından bir çok kişiyi misafir etmiştir.

Bu misafirlikte, acı var, çile var ve darağacında can vermek var !...

Ulucanlar Cezaevi;  sanatla siyasetin buluşması ve zıt düşüncelerin aynı koğuşta, aynı avluda, aynı yemekhanede, aynı kaderi yaşaması ve aynı darağacında can vermesidir...

Bu ülkeye başbakanlık yapmış insanların bile tutuklu kalması, 25 yaşını , doldurmamış gençlerin darağacında sallanmasını düşünmek ve duvarların çığlığı, bir an için hayatla bağınızı koparırken, sanki bir el boğazınızı sıkar, boğulursunuz...

Bu duygularla, uzaklaşan gökyüzünü görmek ve güneşli bir bahar havasını solumak için, kendimi sanat sokağı denilen havalandırma koridorunda buldum.

Her ne kadar bir müzede bulunmakta olsam da, geçmişin acı hatıralarının yasını tutan bu mekân; bana keder ve acı verdi...

Ahmet Arif , bir şiirinde şöyle sesleniyordu, cezaevi duvarlarına ;

"Haberin var mı taş duvar ?

Demir kapı, kör pencere

Yastığım, ranzam, zincirim

Uğruna ölüme gidip geldiğim,

Zulamda ki mahsun resim, Haberin var mı ?

Görüşmecim yeşil soğan göndermiş,

Karanfil kokuyor cığaram, Dağlarına bahar gelmiş, memleketimin..."

Yazık oldu, hepsi bizim insanımızdı...

Özgürlüğün ve düşüncenin;  doğru, zamanında ve yerinde ifade edilebilmesinin önemini, insan, burada daha iyi anlıyor...

Tarihin olaylarından alınacak ders; umarım, bugünümüzü plânlamada, geleceği inşa etmede pencereden sızan ışık olur... 

Büyük düşüncelere yol almak amacımız olmalı !...

Esen kalınız.