Geçmişten bugüne değişmeyen değer ALTIN!...


Değerli okurlarımız bugün sizlerle ekonominin dışında başka konuları paylaşmak, sağlıkta şiddetin bir diğer yüzüne bakmak, Tıp Fakülteleri’nde yaşanan rezaletleri de tartışmak isterdik. Öte yandan ilimizde artan hırsızlık hadiselerinin boyutlarını konuşsak mutlaka birilerinizin canını acıtan tabloları önünüze çıkartırdık. Diğer tarafta tarımsal kalkınma ve yerli tohumla atacağımız adımları konuşsak en büyük yaramız ortaya çıkacak. Bugün bayram sonrası küçük büyük her yatırımcının güvenli liman olarak gördüğü uzun vadeli yatırım aracı altının ışıltısına, tarihine bakalım dedik.

Günümüzde daha çok bir ziynet eşyası ve güvenli bir yatırım aracı olarak düşünülen “altın” insanoğluna varoluşundan bu yana, değerli bir maden, bir zenginlik ve prestij kaynağıdır. Uygarlıklar ve para birimleri değişse de önemini ve değerini her zaman korumuştur.

Altın, terim olarak Latince “aurum” yani parıltı kelimesinden türemiş olan ve periyodik cetvelde “Au” sembolüyle gösterilen bir elementtir. Yoğunluk olarak sudan 19 kat, demirden ise 3 kat daha ağır olan altının; rüzgâr, yağmur ve akarsu aşınmaları gibi doğal olaylar neticesinde dibe çöken bir element olduğu bilinmektedir. Bu nedenledir ki en derinlerde yer alan bu saklı hazinenin çıkarılması hem maliyetlidir hem de fiziksel olarak zordur.

Mücevher sektöründe altın saflığı karat olarak belirtilirken, kimyasal saflığı yüzdeyle ifade edilmektedir. Örneğin, 24 ayar altın yüzde 100, 22 ayar altın yüzde 91,6, 18 ayar altın yüzde 75 ve 14 ayar altın da yüzde 58,5 oranlarında saftır.

Altın, ilkçağlardan beri insanların ilgisini çeken kıymetli bir metaldir. Çünkü sahip olduğu özellikler nedeniyle altın, insanların gözünde hep diğer değerli taşlardan ve elementlerden farklı bir yere sahip olmuştur. Bu özelliklerden bazıları altının asitlere karşı olan dayanıklılığı, kolay işlenebilir olması ve hava-su temasından etkilenmediği için paslanmayan, kararmayan ve donuklaşmayan bir element olmasıdır. Bu özelliklerinden dolayı altın, süs eşyasından teknolojiye ve tıbba kadar hayatımızın her alanına girmiştir.

Dünyada bilinen en eski altın üreticisi uygarlık ise M.Ö. 5000 yıllarında altını topraktan çıkarmaya başlayan Mısırlılardır. Madencilik tarihinde ilk belge olarak değerlendirilen bir altın madeni krokisi de yine Mısır’da bulunmuştur. M.Ö. 2000 yıllarında da altının ziynet eşyası olarak kullanıldığına dair kalıntılara ise ilk kez Peru’da rastlanmıştır. Tarihte zaman ekseninde bugüne yaklaşırken, Roma’da altının devlet borçlarının ödenmesi için kullanıldığı, Türklerin ise bir hükümdarlık ve devlet simgesi olarak gördüğü altını; süs, yüzük, küpe, mızrak ve miğfer gibi farklı şekillerde işlediği bilinmektedir. İslamiyet’ten sonra ise altının eşya yapımında kullanımının azaldığı, daha çok süs ve takı olarak ve tabi Osmanlı’da Sikke Siyaseti’nde kullanıldığı görülmektedir.

19. yüzyılın ortalarına geldiğimizde, bugünkü altın madenciliğinin başlangıcı sayılabilecek meşhur “Altına Hücum” (Gold Rush) olayı Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde gerçekleşmiştir. Bir su değirmeni işçisinin bir dere yatağında tesadüfen nabit altın parçaları bulması, binlerce insanın altın ve zenginlik hayaliyle bu bölgeye göç etmesine ve günümüz altın madenciliğinin başlamasına neden olmuştur.

Medeniyetlerin doğduğu yer olan Anadolu aynı zamanda madenciliğin de başladığı bir coğrafyadır. Maden, ilk kez Anadolu’da kullanılmıştır ve madencilik buradan diğer bölgelere yayılmıştır. Tarihte insanların ilk olarak nabit bakır bularak başladığı bu serüvende altının da bulunması neticesinde madenler, güç ve hâkimiyetin sembolü olmuştur. Birçok uygarlığın Anadolu’da ortaya çıkmasında, zengin altın kaynaklarının ve maden varlığının olmasının önemli bir payı vardır.

Cumhuriyet tarihine baktığımızda ilk altın üretiminin, altın madenciliğiyle ilgilenen ülkelere göre daha geç bir tarihte; 2001 yılında, İzmir-Bergama Ovacık madeninde yapılmaya başlandığını görmekteyiz.  Fakat Türkiye bu alanda hızlı bir gelişme göstermiş, 2020 yılına geldiğimizde altın üretimi ülkemizde 42 tona ulaşmış ve ekonomiye 2,4 milyar dolarlık katkı sağlar hale gelmiştir. Ülkemizde gerçekleşen altın üretiminin, dünya üretimi içindeki payı yaklaşık olarak yüzde 1,05 civarındadır ve Anadolu’daki potansiyel altın miktarının 6 bin 500 ton olduğu tahmin edilmektedir.

Altın, yüzyıllardan beri bir değişim aracı olarak kullanılmaktadır. 20. yüzyıla geldiğimizde, altının doğrudan para olarak kullanımı sona ermiş, günümüzde bir yatırım aracı olan altın, parayla alınıp satılır hâle gelmiştir.

Büyük serüvenlerle yola çıkan altının uzun bir tarihçesi var aslında. Bugün yaşadığımız yüzyılda birçok alanda, teknolojinin gerektirdiği üretimlerde de kullanıldığını görürsünüz. Altın artık yolu çoktan aştı ve bundan sonra belki geçen yüzyılda değil ama bugün, altının kullanım alanlarını düşündüğümüzde, yüzyılların verdiği alışkanlıkla sanki iki ayrı altın varmış gibi hissederiz. Biri kendimize veya sevdiklerimize aldığımız ve alırken de yüksek maddi bedel ödemeye hazır olduğumuz altın, diğeri ise diş dolgularında veya astronot kasklarında kullanılan, satılması halinde almayı tercih etmeyeceğimiz bir altın. İşte, bulunduğumuz yüzyılın ileride belki de bir geçiş yüzyılı olarak adlandırılacak olmasının nedenlerinden biri de bu olacaktır. 2000’ler ve özellikle de pandemi sonrası dönem, artık doğal kaynakların daha çok tüketim ya da keyif amaçlı değil, teknoloji ve anlayış açısından daha ileri bir uygarlık kurmak için kullanılmaya başlandığı yıllar olarak anılacaktır.

Altına yatırım yapmayı alışkanlık haline getiren özellikle küçük yatırımcılar, sabırlı yatırımcılardır. Beklemeyi bilen karşılığını da mutlaka alacaktır. Dolarla aynı kulvarda koşan altın yatırımcısının yüzünü her zaman güldürmüştür. Çünkü bunu şöyle düşünün az yatıran az çok yatıran çok kazanacaktır. Fakat her ne olursa olsun altın güvenli liman olmaya devam edecektir.