İmam-Doktor


                                                   

                Yöneticilerimiz İslâm referanslı, okullarımız din ağırlıklı, cemaatlerimiz ahlak eksenli olmasına karşın stresli ve öfkeli bir toplum olduk.

                Her alanda işi şiddetle çözme eğilimindeyiz.

                Trafikte dahi yol verdin-vermedin kavgası, kimi zaman cinayetle sonuçlanmakta.

                Bir karış toprak için bile arazi kavgası çıkarıp, ortalık meydan savaşına döndürebilmekteyiz.

                Sebebi elbette ekonomik, sosyolojik, psikolojik olduğu kadar da ahlakidir.

                Barış ve huzur dini olan İslam, konuşmaya, sevgiye, saygıya, sabra, anlaşmaya atıfta bulunur. Sabretmenin, bağışlamanın, hoşgörünün erdeminden bahseder. Bahsetmekle de kalmaz öyle olmamız özellikle istenir.

                Koca Yunus, “Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü, Yaradılanı hoş gördük; Yaradan’dan ötürü” derken İslam’ın bu yüce değerinden hareket etmiştir.

                Biz hangi değerlerini taşıyoruz?

                Eğer karşımızdaki muhatabımız bizim partiden, bizim cemaatten, bizim, dernekten, bizim mezhepten, bizim görüşten ise ne âlâ.

                Karşı taraftan ise tu kaka!

                Hani hoşgörü, hani Yaradan’a saygı, hani sevgi ve hoşgörü?

                Geçtiğimiz günlerde, cehaletin esiri bir kişi, bir değerli doktorumuzu katletti.

                Her can değerlidir. İnsan bu kolay yetişmiyor. Dokuz ay ana karnında başlayan yolculuk birçok zorlu aşamalardan geçer.

                Bu cinayet hakkında genelde kınama yollu beyanlar oldu.

                Ne var ki cehaletin oyuncağı bazı beyinlerde hoş olmayan beyan ve sözlerde bulundu.

                Türkiye’de vasat bir eğitim alan her kişi imam olabilir. Üniversite seçme sınavlarında da İlahiyat okumak için fazla puan almaya gerek yok.

                Bunları küçümsediğim için yazmıyorum. Bir gerçek olduğu için izah ediyorum. Bence her okul ve her meslek saygındır ve kutsaldır.

                Fakat, doktor olmak için ilk binde beşlerde olma gibi bir mecburiyet vardır.

                Bu üzücü olaya kayıtsız kalmayan doktorlarımız, iki günlük iş bırakma eylemi yaptılar; CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK gerekçesiyle.

                Vay siz misiniz klinik yapmayan!

                Sağlık Bakanı bile gözleri yaşararak olayı kınarken bizim olgun, hoşgörülü, sevgi ve saygı timsali olması gereken bir sözde imam, “Bunları dövmez misin, şiddet göstermez misin” anlamına gelen sözler söyledi. (Elbette bütün imamları suçlamak haddim değil, tenzih ederim)

                Ulen embesil imam! Sen salgın döneminde camiyi açamaz, ibadet edemezken, o değerli insanlar, sağlıkçılar canları pahasına ölümle kucak kucağa mücadele ettiler, gecelerini gündüzlerine katarak zor şartlarda çalıştılar.

                Ülkemin canlarını, canları pahasına korudular.

                O güzel İslam’ın güzel sıfatlarını taşıyacağın, toplumu barışa, huzura çağıracağın yerde, anarşi ve suça teşvik de ne oluyor?

                İmam-Hatiplerle, İlahiyatlarda İslam’ın yanında küfür hakarette mi öğretiliyor yoksa diye endişe duymaya başladım. Birileri de sürtük, çürük demişti de

                O değerli insanlar yaptıkları HİPOKRAT yeminine sadık kalarak, kendilerine cop kullanan polislere, hakaret eden siyasetçilere bile sağlık sunuyorlar.

                Ya sen?

                O haddi aşan seviyesiz konuşmanla; Ülkeye ve kutsal İmamlık mesleğine çok şey kaybettirdin sevgili imam bozuntusu!

                Esen kalınız.