Müslümanlar arasındaki kanlı mücadele İslâm'la bağdaşır mı?


Yeni fetihlerle İslâm coğrafyasının genişlemesi, İslâm’a yeni girenlerin eski inanç ve düşünce yapılarının etkisi, İslâm düşmanlarının nifak çalışmaları, siyasi ve asabiyet duyguları zamanla birçok hurafenin dinin aslı imiş gibi anlaşılmasına sebep olmuştur. Akideyi zedeleyecek düşüncelerin tartışılması ve taraftar bulması birçok fırkanın oluşmasına, bunlarla mücadele için itikadi ve ameli birçok mezhebin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hatta benimsedikleri inanç sayesinde kendilerinden başkalarını mümin görmeyen, tekfir eden harici bir anlayışın estirdiği terör, sahabe olma şerefine nail olanların dahi katledilerek şehit olmalarına sebep olmuştur. Bu anlayışın günümüzde de değişik isimler altında varlıklarını sürdürdükleri, İslâm dünyasında Müslümanlara karşı güya İslâm adına silahlı mücadele yaptıklarına üzülerek de olsa şahit olmaktayız. Ortaçağ Avrupa’sında Katolik ve Protestan mezhepleri arasında yaşanan savaşların benzerlerinin İslâm dünyasında olması düşündürücü değil midir? Kur’an ve sünnet doğru anlaşılsa Müslümanlar arasında bu kanlı mücadeleler olur mu? 

 

Bu mücadeleler İslâm adına değil emperyalistlerin kuklalarına yaptırdıkları vekalet savaşlarıdır. Emperyalist efendilerine yaptıkları hizmetten vaz geçmeleri, maddi manevi enerjilerini İslâm’a hizmet yolunda kullanmaları için uyarmak ve uyandırmak bütün Müslümanlar üzerine bir sorumluluktur. Bunun için; İslâm’ın doğru anlaşılması ve insanlığın huzur ve refahı için İslâm Rönesans’ına ihtiyaç vardır. Rönesans’la kastedilen İslâm’da yenilik ve değişim değil hurafelerden arındırılmış, İslâm’ın özüne uygun düşünce ve inanç sisteminin günümüz şartlarında canlı tutulmasıdır. 

 

Rönesans hareketi batıda ruhban ve kilise dayatmalarına karşı gerçekleşmişti. İslâm’da batıda olduğu gibi bir ruhban sınıfı yok ama İslâm’ın yanlış anlam ve yorumlanmasından kaynaklanan, olağanüstü güçlere sahip olduklarına inanılan masum ve hatasız nice şeyhler, tarikat liderleri vardır. Liderlerinin Allah ve resulle konuştuklarına inanan müritler vardır. İslâm ile alakası olmayan yapı ancak İslâm dünyasında gerçekleşecek Rönesans çalışmaları neticesinde müslümanların öze dönmeleri ile değişebilecektir. Bunun için Kur’an’ı ve Sünneti doğru anlamak ve doğru yorumlamaktan başka çare yoktur.

 

Günümüzde Müslümanlar maalesef şekilci bir sünnet anlayışına sahiptirler. Allah resulünün verdiği tevhid mücadelesi, Kur’an’ı anlama ve yaşama, cihad anlayışı, beşeri ve sosyal ilişkilerde takip ettiği metottaki ilke ve prensipler dikkate alınmadan sünneti yaşamak iddiası hayalden öteye geçemez. Peygamberin bedevi bir toplumdan medeni bir toplum inşa sürecini, cahiliyenin nebevi sünnetle nasıl sona erdiğini anlama gayreti olmadan sünnet yaşanmış olamaz. Sünneti bazılarının yaptığı gibi yemeğe tuzla başlamak, yakasız gömlek giymek, baston taşımak … gibi birtakım şekli ritüellere indirgersek sünnetin ne olduğunu anlamak için daha çok gayret göstermemiz gerekiyor demektir. Dünya nüfusunun dörtte birinin Müslüman olduğu günümüzde Müslümanlar arasında birlik beraberlik sağlanamıyorsa, son on yıl içerisinde Müslümanlar arasındaki çatışmalardan dolayı milyonlarca insan hayatını kaybetmişse, milyonlarca insan da evlerinden yurtlarından olarak başka ülkelere sığınma ihtiyacı hissetmişse bu yaşananları İslâm’ın hangi özelliği ile izah edebilirsiniz? Peygamber Efendimiz “Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizi, Nesai) buyurmaktadır. Müslümanlar birbirinden emin değilse, birbirlerinden emin olmayan Müslümanlar kime İslâm’ın mesajını anlatarak İslâm’a davet edecektir?