Osmanlı'dan Konya'ya Selam getirdik


Selçuklu Belediyesi “Geçmişten geleceğe Selçuklu’dan Söğüt’e” adı altında kültür gezileri düzenliyor. Pandemi nedeniyle ara verilen geziler bu yıl yeniden canlandırıldı ve oldukça ilgi gören talep nedeniyle de bir ay süreyle Selçuklu’dan Bilecik’e köprü kurulmuş oldu.

Belediyenin her türlü hizmeti verdiği, misafirlerini son derece güzel ağırladığı gezi sizi tarihin sayfalarında yolculuk yaptıran detaylara sahip. Rehberinden, ulaşım hizmetlerine, hostesine kadar size hizmet eden ihtiyaçlarınızı gideren saygılı personelle yolculuk güzel.

Benim de katıldığım Kültür gezisi kapsamında Bilecik’e giden çoğunluğu kadınlardan oluşan misafirler, Bilecik’in tarihi güzelliklerini, Osman Gazi’nin Osmanlı Beyliği'nin temellerini attığı ve bir dönem Osmanlı Devleti'ne başkentlik yapan Söğüt ilçesini ve Söğüt’ü fetheden Ertuğrul Gazi'nin kabristanını da ziyaret ettik. 

Ecdadın zengin mirasına yerinde şahitlik eden katılımcılar gezi boyunca Padişahlar Tarih Şeridi, Orhan Gazi Cami, Şeyh Edebali Türbesi, Bilecik Türbesi, Bilecik Yaşayan Şehir Müzesi, Söğüt Kültür Müzesi, Kuyulu Mescit, Söğüt Ulu Cami ve Pelitözü Göleti de ziyaret ettiler.

Ziyaret edilen yerlerde Şeyh Edebali’nin türbesine ulaşmak her ne kadar zor olsa da, Şey Edebali’nin küçük türbesinde ilminin heybeti herkesi kuşattı. Kısa ibadetlerle şükürler edildi. Kanyonun derinliğinde nefesler alındı. Yol çalışması nedeniyle yürüyerek inilen yokuş, çıkışta eziyet haline geldi ve zorlananlar oldu. 

Bilecik, katılımcı kadınların “Konya’ya gidince toprağını öpeceğim” dedirtecek düzeyde gelişmemiş, şehir plancılığı konusunda sınıfta kalmış. Belediyecilik hizmetleri son derece yetersiz ve bir o kadar da düzensiz. Temizlik çalışmaları, kaldırımlar, pazarlar, kahvehaneler o kadar dağınık ve düzensiz ki geziye katılan kadınların tepkileri “Konya’mız cennet. Parklarımız soluk alacağımız yerler, bisiklet yolları, cami çevreleri, pazarlarımız, sosyal tesislerimiz, spor alanlarımız her şeyimiz çok güzel. Değerini bilememişiz” gibi birçok söz ağızlarında dolandı. 

Bir ekonomist olarak tabiî ki benim en çok dikkatimi çeken, yaşam alanlarının binaların eski ve düzensiz, yıkık dökük olması. Bir diğer taraftan hafta başı olmasına rağmen kahvehanelerin tıka basa erkeklerle dolu olması çok dikkat çekiciydi. Oraların tıka basa dolu olması demek, işsiz sayısının çok olması demek. Öyle ki bu durum beni ileriki günlerde o şehrin çalışma hayatını incelemeye itecek. Çünkü çalışmayan erkeklerin sayısı çok olunca mutlaka dikkatinizi çekecektir. Öte yandan çarşılarda kadınları görmek, küçük işletmelerde alışveriş yapanları görmek de sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdı. Şehrin gelişmişliği, ticari hayatı ve bir o kadar turizm geliri elde edecek kadar mirası olan bir yerin bu kadar geri kalması da kabul edilir bir şey değil. 

Dar sokaklardan geçmekte zorlanan otobüsümüzün bizi götürdüğü Osmanlı’nın ilk mescidi Ertuğrul Gazi Mescidi’nin bakımsız ve harabeye dönmüş çevresi herkesi üzdü. Gelin görün ki orada Osmanlı’nın, ecdadımızın siyasi dehası mescidin içinde duruyordu. Üstelik müzeler de bile o bakımsızlık eskimişlik kendini gösteriyordu. Konya’daki ışıl ışıl müzelerimizle kıyaslamak bile mümkün değil. Konya’da belediyelerimize, tüm bu hizmetleri gerçekleştirip gelen misafirlerimize büyük şehrin güzelliklerini sunanlara sonsuz teşekkür etmek bizimde borcumuzdur.

Genç bir rehber, yolculuğumuzda bizi tarihin sayfalarında gezdirdi. Öyle ki; onun heyecanı ile anlatımında bazı hanımlar atlara binip Allah Allah diye cenke gideceğiz diyenler oldu. Gezi çok anlamlı, bir o kadar da ders niteliğinde… Aslında bu tür geziler gençlerin ufkunu açacak, onlara ışık tutacak bir tarihsel yolculuk olurdu. Belediyemiz bundan böyle bu tür çalışmalarda gençlere öncelik verirse aldıkları eğitimleri pekiştirip, ülkemizin geçmişten bugüne kuruluş yolculuğunda yaşananlara da şahitlik ederek bilgilerini yenilemiş olurlar.