İman amel ilişkisi (1)


İslam adına konuşan ve yaptıkları yorumlarla İslam’a hizmetten daha çok insanların İslam’ı yanlış anlamalarına ve İslam’dan uzaklaşmalarına vesile olan açıklama ve konuşmalara son dönemlerde sıklıkla karşılaşır olduk. Bu konuşmaların kitle iletişim araçlarında yayınlanması, konuşanların da ilahiyatçı kimliği taşıması insanların inanç dünyasında farklı düşüncelerin oluşmasına sebep olmakta, işin doğrusu nedir ne değildir sorularına cevaplar aranmaktadır.

 

Ortaya atılan görüş ve düşünceler Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin uygulamalarında yoktur ama fıkıh kaynaklarımızda imamlarımızın bir yorumu olarak yer almaktadır. Fıkıh kaynaklarımızda yer alıyor diyerek bin yıl önceki yorum ve düşünceleri günümüze olduğu gibi aktarmak ve o dönemlerde üretilen çözümleri önünü sonunu düşünmeden ve hiçbir değerlendirmeye tabi tutmadan günümüze çözüm olarak sunmak problem üretmekten başka bir şeye yaramaz. Bunun için Fıkıh anlayışımız; kendi asli mecrasında ana sabiteleri -Kur'an ve sünnet - hiç bir zaman göz ardı edilmeksizin yüksek bir yetkinlik donanımı -cehd- ile icra edilmelidir.

 

Müçtehitlerimizin akaid, muamelat ve ibadet konularında yaptıkları çalışmalar ve eserler takdire değer tarihi kültürel miraslarımızdır, zenginliklerimizdir. Klasik dönem İslam alimlerinin kendi dönem ve şartları içinde ürettikleri bilgileri ve sorunlara getirdikleri çözümleri olduğu gibi alarak günümüze uygulamak geçmiş ulemamıza ve yüce dinimize haksızlık olur. On dört asır önceki beşeri, ticari ve sosyal ilişkilerle günümüz yaşantısı arsında çok farklı bir boyut kazanmıştır. Kur’an ve sünnet ışığında geçmiş alimlerimizin kendi dönemleri için getirdikleri yorumlar günümüz şartları da dikkate alarak fıkıh anlayışımız yeniden ele alınmalıdır. Kaynaklarımızda vardır diyerek orada geçen her konuyu gündeme taşımanın mesela su yerine taş ile taharetlenmeyi anlatmanın bir anlamı yoktur… (devam edecek)