Veren El, Görünmez Olur du !...
Birsen Alkan Dinç

Birsen Alkan Dinç

Veren El, Görünmez Olur du !...

16 Nisan 2021 - 15:45

33 Yıl önce....

Hilâl'i gözlerken, Nisan yağmurları yağardı, umutlarımıza... Yağmurdan sonra kızılcık ağaçlarının altında beliren , mantarları toplamaya koşan çocuklarımız , özenle koruduğumuz geleceğimizdi...

Yüksek tepelerde hilâli gözleyen gözlerin hayalleri ve umutları öyle zengindi ki; karanlık geceyi aydınlatan yıldızlar kadar...

Evin hanımını bir telâş sarmıştı:

Komşular la imece usulü kesilen erişteler kurutulmuş, yöresel ekmek yufka- tandır yapılmış, kahvaltılık reçel, peynir, zeytin alınmış, kaymaktan tereyâğ yapılmış, un tarhanası da ovalanmış ve kurtulmuştu.

Hoşaflık kuru üzüm çöplerinden temizlenmiş , evin temel ihtiyaçları da kilere yerleştirilmişti.

Artık sıra ev ve bahçe temizliğine gelmişti... Kış aylarının isinden-pisinden kurtulmak için dip- köşe güzelce temizlenmişti...

Ramazan ayını , temiz bir ev le karşılaması gerektiğini annesinden öğrenmişti...

Nesilden nesile aktarılan bu alışkanlıklar ; beden , zihin  ve ruhsal bir arınmanın yaşanacağı Ramazan ayına girerken, vazgeçilmez davranışlardır.

Söz konusu alışkanlıklar , halk kültüründe sıralı bir disiplinle yerine getirilir. Ruhsal arınmaya açılan kapının, eyleme dönüşmüş halidir, bu... Temizlik önce mekândâ ve çevrede başlamalıdır...

Sonra da, zihnin vesvese , kuşku, kin ve nefret içeren düşüncelerden kurtarılması gerekir ki ; gönüllerde kardeşliğe, sevgiye , barışa ve huzura yer açılsın !...

Türk halk kültüründe , Ramazan ayının ayrı bir önemi vardır...

Şiirler yazılır, mani ve ilâhiler söylenir.

Gündüz sabah saatlerinde ev hanımları mukabele takip eder, sohbet ve dualarla oruç ibadetlerini sürdürür... Davulcusuyla, pidecisiyle akşam saatlerinde başlayan neşeli telâşa sabah ezânın da sükûnet bulur.

Temizlenme - arınma ve olgunlaşma yolunda gösterilen çaba, sabır ve disiplinin güç kaynağını da;

Allah 'ın Rahmet, İkram ve İhsanına kavuşma umudunu içinde barındıran  bir inanç besler.

Bu disiplin bireyin öz benliğinde başlar, aile ve yaşadığı toplumda destek bulur, gelişir.

Türk kültüründe inancı yaşamak ve yaşatmak , kurumsallıktan bağımsız, halkın yaşam tarzıdır... Kadim kültürümüzden gelen alışkanlıklarımız, İslâm inancına ters düşmeyen yanlarıyla , Türk- İslâm sentezini sunarken; halkın da her alanda dini inancı ve geleneğini yaşamasına fırsat sunar...

Birey ebeveynlerinden, dede ve ninelerinden geçmiş zamanın biriktirdiklerini öğrenirken, içinde bulunduğu zamanda o birikimlerin yeniden hayat bulmasını da temin eder. Bireyin şahsiyeti ve alışkanlıkları yaşadığı ortamda gelişirken; ev- sokak- komşu ve akrabalar ilk öğretmendir...

Komşu bahçesinde pişen yemekte kendi payının da var olduğunu, yaşayarak öğrenir....

Kültürümüzde , Ramazan ayına törensel bir bakış açımız vardır. Bunun sebebi araştırıldığında, görülecektir ki; Eski Türk Kültüründe her olaya bir tören düzenleyen, bayram havasında kutlayan , birlik ve beraberliği canlı tutmaya gayret gösteren atalarımızın töresi  vardır.

Diğer aylardan çok farklı olan bu ayın coşku ve neşe içerisinde yaşanması gerekir. Bu sevincin de; komşu, akraba, dost ve ahbaplar la paylaşılması adeta bir zorunluluktur.

Davetler, toplu iftarlar ve Camilerimizi dolduran insanlarımızın , namaz sonrası sahur vaktine kadar süren hoş sohbetleri ile de Ramazan akşamları , sosyalleşmenin en güzel fırsatını da sunar...

Lokmayı paylaşmak temel prensiptir.

Yoksul ve hastalara sunulacak ikram ve hediyeler , kimseye gösterilmeden verilir... Bazan da samimi olduğu bir yakını aracılığı ile gönderilirdi ki; yoksul kişi , çekinip- üzülmesin...

VEREN EL, GÖRÜNMEZ OLUR !...

 

33 Sene önce, Nisan yağmurlarında yıkanıp; yıldızlar kadar umuda sahip iken her Ramazan ayında ,  büyüklerimizden bir ses yükselirdi :

 

- " Aman haaa !... Harama el uzatmayın, işinizi dürüst yapın. Devlete ve kamuya ait her şeyi koruyup- kollayın, sakın ısraf etmeyin.

Kötü söz söylemeyin, öfkenize hakim olun... Yoksulu, yetimi gözetin...Kul hakkına girmeyin... Aksi taktirde orucunuz kabul olmaz !..."

Biz, bu öğüt ve öğreti ışığında zamanı algılayan gençler;  yakın çevremizle uyumlu ve güvenli bir ortamı da oluşturarak,  hayatı daha yaşanabilir kılıyorduk...

Hiç de ihtiyacımız yok tu, TV de para karşılığı din anlatanlara... Cemaat denildiğinde, camii de ki cemaat gelirdi, aklımıza... 

 

Yıl, 2020 ve 2021 Nisan ayında, 2. kez pandemi koşullarında Ramazan ayını yaşıyoruz... Nisan yağmurları çevreyi ve zihnimizi yıkayamadı... Imsakiyelere çevrilmiş gözler görmedi , gökyüzünde ki hilâl"i.  Kestiler kızılcık ağaçlarını, yüksek katlı binalar dikildi yerine... Kültür mantarları, market raflarında yerini alırken, beton yığınları ile doldurulan doğa soluk vermiyor bize... Adet, gelenek, alışkanlıklar zorunlu terkedildi... Dini ritüeller ise; yalnız ve mahsun eviniz de...

Yoksul, kimsesiz aramaya gerek kalmadı, her ailenin yardım etmesi gereken yoksulu da, hastası da dizinin dibinde duruyor... Yok öyle eski şölen havasında davetler, misafirler... Gücünün yettiğince hazırladığın lokma ve yalnızlığınla bakabiliyorsan sonsuz ufuklara, büyük nimet...

Sonra ,izlersiniz TV'de ve sosyal medyada, yardım edilen yoksulların sergilenişini, muhtaç insanın gururu kırılmış, kim dert eder?...

Caddede, sokakta, trafikte , alış- verişte gergin ve öfkeli insanlar görürsünüz... Sözler kurşun gibi hedefini vururken, Ramazan gelmiş kimin umurunda ?...

Öfkeyi yutmak, neye öfkelendiğini anlama çabasıydı...Anlamak ve sorunu çözen olmaktı !!!...

Şimdi, anlamak gibi bir derdi olmayanlar, sorunun bir parçası olup; daha da büyük bir sorun oluşturmayı kazanç sayarken, arınmakla ne işi olabilir ki ?...

Ticaret, alış- veriş ve hizmet yaparken; yalanı- talanı, hak ihlâllerini kâr hanesine yazarken, kim düşünür kul hakkını ?...

Haram ve helâli düşünmeden lüks sofrasında iftâr açanlar, elbetteki bir gün gelecek , Allah' a hesap verecekler...

Ancak, 0 çetin hesap günü gelmeden kötü örnek olmamaları gerektiği de , toplumsal bir zorunluluktur.

Bugün çoğu insanımız, kısıtlı imkânlarla kurduğu sofrasında yalnız veya beraber yaşadığı aile bireyleri ile orucunu açarken, hastahanede ki yakınını düşünürken, cenazesini yeni defin etmişken, kaygı ve umutsuzluk içerisinde kıvranırken , yarına dair hiç bir hayal kuramazken,  o lüks ve görkemli hayatı sürdürenler , para kazanmaktan başka bir derdi olmayanlar, umursamaz tutum ve davranışlarından dolayı hata ettiklerini anlayacaklar bir gün...

Bilinmelidir ki; suskun halkın dili, gözü, zihni ve gönlü oruç tutuyor !...

Sabrediyor !...Öfkesini yutuyor, elinde olanla yetiniyor...Hilâli gözlerken, helâlinden  de vazgeçmiyor...

İnanıyor ki; bu sabrın sonunda bir bayram var... Ama bu dünyada, ama öbür dünya da....

Saygılarımla....

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar