Deprem, bayram ve çocukluğum
Recep ÇINAR

Recep ÇINAR

Deprem, bayram ve çocukluğum

22 Nisan 2023 - 18:06 - Güncelleme: 22 Nisan 2023 - 18:22

Allah emanetini almayınca, Ramazan’ın elimizden tutup götürdüğü Bayram’ı gördük…

Şükürler olsun…

Bayramlar sevinme günüdür…

Bayramlar paylaşma günüdür…

Bayramlar güzeldir…

Eyvallah…

Bu bayram mı?

Bu bayram biraz değil, oldukça buruk geçti…

Sebebi belli…

Deprem.

xxx

Rahmetli Barış Manço’nun “Bugün bayram, erken kalkın çocuklar” şarkısını mırıldandı mı acaba, deprem bölgesindeki anneler-babalar?

Ya da enkaz altında annesini, babasını kaybetmiş çocuklar, “Anneciğim, babacığım sizin sevgi dolu yüreğiniz bizim için her zaman bir sığınak olmuştur. Bu mübarek bayramda da dualarınızla hep yanımızda olmanızı diliyoruz. Ramazan Bayramınız kutlu olsun” diyebilmişler midir?

Sanmıyorum…

Başları okşanacak, yüzleri öpülecek çocuklar olmadığı gibi, elleri öpülecek analar-babalar da yok…

Deprem almış götürmüş hepsini.

xxx

Televizyonların karşısına geçip, bacak bacak üstüne atıp huzur içerisinde ya da gönül rahatlığı ile ne haberleri takip ettim, ne de başka programları…

Deprem bölgesinde yaşama tutunmaya çalışan insanların karşı karşıya kaldıkları zorlukları görünce, bayram namazı sonrası Üçler mezarlığında yatan anama-babama koştum…

Önce duamı okudum, sonra da içimi döktüm…

Beni en iyi anlayan anama…

Depremi anlattım… 

Depremden sonra yaşananları, öksüz, yetim çorbasız ve çorapsız kalan çocukları, evsiz ve yurtsuz, dahası çadırsız kalan aileleri, çocuklarını kaybeden anneleri ve babaları, kısacası kaybettiğimiz canları, canların yongası malları anlattım…

Sonra…

Anamın mezar taşını okşadım, sonra kulağına eğilip, “sen gittikten sonra, düzenimiz bozuldu be ana” dedim! 

Sonra ayrıldım yanından…

Benim anam dindar bir Erzurum kadını olmakla birlikte, “Nene Hatun” yüreği taşıyan da yiğit bir kadındı…

Peygamber efendimizin yüzünü rüyasında görecek kadar dinine düşkün, abdestsiz yere ayağını basmayan, ağzı dualı bir anneydi…

Babam da güzel adamdı…

Bilenler bilir…

Mevlana Caddesinin en eski esnaflarından birisiydi…

Allah, anama-babama ve tüm geçmişlerimize rahmetini esirgemesin.

xxx 

Çocukluk arkadaşım Rıfat Hastürk’le mezarlık ziyaretinden çıktık, vurduk kendimizi Sedirler caddesine…

Bomboş caddeyi görünce, çocukluğumun bayramlarını hatırladım bir an…

Tabi ki, çocukluğumun Sedirler’ini de…

Bayramdan bayrama gördüğümüz gıcır iskarpinleri, “bir dahaki bayrama da giyerler” düşüncesiyle, sırtımıza geçirilen iki beden büyük gömlekler ile o gömlekleri tamamlayan, ama beli büyük olduğu için, g.tümden düşmesin diye de, çekiştire çekiştire kan ter içinde kaldığım pantolonlarımı hatırladım…

Sedirler caddesi, bizim çocukluğumuzda böyle ıssız, böyle sessiz, böyle öksüz mü olurdu?

Bütün çocuklar dışarıda olur, özellikle mantar tabancaları ile yeri göğü inletir, zaman zaman da büyüklerimizden “yeterin ülen, biraz da öteye gidin, orada patlatın” azarlamaları ile karşı karşıya kalırdık…

Ama, umurumuzda olmazdı bu azarlamalar ya da tehditler…

O dönemlerde ulaşım araçları kısıtlı olduğu için, ailelerin misafirliğe ya da bayramlaşmaya gitmeleri tabanvayla olurdu…

Şartlar şimdiki gibi değildi…

Önde baba, bir adım gerisinde anne ve arkada da çocuklar yürüyerek giderlerdi, bayram ziyaretlerine…

65’li 70’li yıllarda her evde televizyon yoktu mesela…

Sadece Marangoz Nalçacı Ali Ağada vardı ve Muhammet Ali’nin maçlarını orada seyrederdik…

Telefonu da ilk o getirmişti mahalleye…

Örneğin, üste açık kırmızı spor arabayı, sanatkarlığı Konya dışına taşmış Oto Boyacısı Hüsnü Çarkçıgil de gördük…

Sedirler de kimse de binek araba yokken, Hüsnü usta spor arabaya biniyordu…

Siyah, briyantinli parlak saçlarını geriye doğru tarayan, bir kolunu arabanın camına koyarak, bir eliyle de direksiyona hükmeden, biraz da insanlara üst perdeden bakan tavrıyla caka satardı Hüsnü Usta.

Kırmızı üstü açık spor arabasıyla, Sedirler caddesinde değil de, adeta İstanbul’un Bağdat caddesinde tur atan o görüntüsü, bugün bile gözlerimin önünde…

Bugünün Sedirler’i mi? 

E5 karayolu gibi…

Bütün arabalar, hem de modelli arabalar vızır vızır, bir zamanlar at arabalarının egemen olduğu Sedirler de.

 xxx

Rıfat’la onu konuştuk…

Öyle ahım şahım, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda bir çocukluk yaşamadık, ama dibine kadar mutlu, sevinci bol bir çocukluk yaşadığımızı da söylemeliyim…

Biraz da haylazdık…

Bir bayram öncesi, top oynarken mi, damdan dama atlarken mi, tam bilemiyorum, belim çıkmış ve yürüyemez hale gelmiştim…

Duvar dibi bir komşumuz vardı kırık-çıkıkçı…

O yılların Ortapedi uzmanıydı kendisi!

Komşumuz Sülüman Ağa Ordu’da askerliğini yaparken, Ayşaabayı kafaya almış, Konya’ya getirmiş, sonra da evlenmişler…

Ordulu Ayşaba, kırık-çıkık işlerine bakardı ve anlardı da…

Söylene söylene işini yapar, ama ne dediğini anlamakta zorluk çekerdik, çünkü, safkan Karadeniz kadınıydı…

Yani, “Laz”dı…

Allah rahmet eylesin, benim birkaç kere elimi, ayağımı, en sonunda da belimi tedavi etmişti…

“Virgül” gibi iki büklüm olan beni, “elif” gibi dimdik yapmıştı…

Dedim ya, haylazdık…

Bu haylazlıkların bedelini de bir şekilde öderdik.

xxx

Bir mezar ziyareti beni nereden alıp nerelere götürdü…

Şu da bir gerçek ki, insanlarda eski bayramlardaki gibi bir heyecan yok... 

Bir-iki gelen, 15-20 arayan, 150-200 kadar da mesaj atan oldu, o kadar…

Çocuklar ve torunlar hariç tabi ki…

Açık konuşmak gerekirse; ülkede yaşanan bunca felaket, bunca yitik hayatlar olunca ve gözününüz önüne onları getirince, bayramı bayram gibi yaşamak pek olası değil.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar