Reklam
  • Reklam
Nesrin öğretmene saygı duymak
Recep ÇINAR

Recep ÇINAR

Nesrin öğretmene saygı duymak

26 Kasım 2020 - 12:21

Elli yıl sonra iki satır da olsa konuşmak…
Elli yıl sonra hayatta olmasını, hayatımızda olmasını bilmek…
Elli yıl sonra, elli yıl önceki heyecanı yaşamak…
Rüya gibi!
Tam elli yıl sonra, benim ve birçok arkadaşımın “Nene Hatun” yürekli,  “Zübeyde Anne” şefkatli öğretmenimiz Nesrin Diker’e kavuştum…
Abartmıyorum rakamla “50”, yazıyla “elli” yıl sonra…
“Ah be evladım, bu zamana kadar neden  bulmadınız beni” derken,  siteminde yer yüzünden gök yüzüne, Bağdat’tan Basra’ya kadar haklıydı…
İster “vefasız!”lık, ister “duygusuz”luk, ne derseniz deyin, haklısınız…
Eyvallah…
Ancak, şunu da ıskalamamak lazım…
Biz Nesrin öğretmeni, çocuklarımıza ismini verecek, çocuklarımızı kendisi gibi iyi kalpli bir öğretmen yapacak kadar sevdik…
Anamız gibi sevdik…
Sevdamız gibi sevdik…
Vatanımız gibi sevdik.
xxx
Aslında 24 Kasım “Öğretmenler Günü”nde yazılacaktı bu yazı…
Maalesef elimizde olmayan nedenlerden dolayı biraz rötar yaptık…
Hava puslu ve sisli, pist buzlu olunca uçak kalkamadı…
İronu bir tarafa, minik bir sağlık sorunu nedeniyle ve de zorunlu olarak elimize kalem alamadık, iki kelam edemedik…
Nesrin öğretmenimin engin hoşgörüsüne ve affına sığınarak, duygularımı paylaşmak istiyorum.
xxx
Daha önce ifade etmiştim, Nesrin öğretmenimle ilgili düşüncelerimi…
Dolayısıyla tekrara kaçmama adına, Hazreti Mevlana’nın “dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım” özlü sözünden yola çıkarak,  Allah, benim öğretmenim Nesrin Diker başta olmak üzere, bütün öğretmenlerin hepsinden ayrı ayrı razı olsun…
İyi ki varlar…
Çünkü, öğretiyorlar…
Çünkü, hayata hazırlıyorlar…
Çünkü, yetiştiriyorlar…
Nasıl ki, Hazreti Ali’nin “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiş, işte bizler de bu anlayış, bu düşünce ve bu düstur ile yetiştirilip, hayata kazandırıldık…
29 harfe sahip olan bir ülkenin çocuğu olarak 29 kere 40 yıl, dahası son nefesime kadar Nesrin Diker gibi Atatürkçü, vatansever, ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı, ezan seslerinin dinmediği, ülkesini seven bütün öğretmenlerin kölesiyim…
Anam ve babam, yani benim varlık sebeplerim benim için ne kadar kutsal iseler, Nesrin öğretmen de benim için o kadar  kutsaldır…
Nokta.
Xxx
Zor hayatların, ama mutlu insanların yaşadığı, Konya’nın en eski mahallesinin, yani Sedirler’in “haylaz” çocuklarını hayata kazandırmanın kolay olmadığını Nesrin öğretmen, Semra öğretmen, Mustafa Ertaş öğretmen, Abdurrahman Müdür ve ismini sayamayacağım birçok öğretmenimiz bilir…
“Maarif Koleji”nde görev yapanlar elbette bilemez…
Ya da “Darüşşafaka”da…
Neyse, ata binip uzağa gitmeyelim, çünkü nazik bir konu…
Yazıyoruz zülfüyare, yazmıyoruz bize dokunuyor!
Sedirler ya da kenar bir mahallenin okulunda öğretmenlik yapmak, o yörenin çocuklarını hayata kazandırmak, daha merkezi mahallelerin okullarında öğretmenlik yapmak aynı şey değil…
Arasında dağlar kadar fark var.
xxx
Sonuç olarak Nesrin öğretmenim gibi insanlar, kenar mahallenin yoksul çocuklarına okuma ve yazmayı öğretmekle kalmadılar, onları hayata kazandırarak, toplumun saygı gören bireyleri haline de getirdiler…
İpe sapa gelmez, anasının babasının söz geçiremediği, “asi ruhlu” çocuklar, bugün belli bir sıfatla anılıyorlarsa, bunlar Nesrin öğretmenlerin eseridir…
Bu kadar net…
Onun için de Nesrin Diker gibi öğretmenlerin heykeli dikilmeli…
Niye mi?
Çünkü, Atatürk gibi bir insanı yetiştiren de bir ilkokul öğretmeniydi…
Şemsi Bey…
Dolayısıyla ilkokul öğretmenlerimizin, dahası bütün öğretmenlerimizin sadece “24 Kasım”larda değil, senenin 365 gününde saygıyla anılmaları gerekir.

Son Yazılar