Bil-mi-yo-rum...
BİLGE YILMAZ

BİLGE YILMAZ

Bil-mi-yo-rum...

19 Kasım 2020 - 12:33

Evet, hep birlikte söylüyoruz. Bil-mi-yo-rum... Bu kadar basit aslında.

Sürekli etrafımızda olan, hep şahit olduğumuz insan türüdür, her şeyi bilen, her konuda ahkam kesen insanlar. Nedense her konuda bilgi sahibi olduğunu ispatlamak için uğraşır dururlar. Bilgili olmak, bildiğini içtenlikle aktarmak herkesin yapabileceği bir şey değildir tabii ki. Bazıları da bütün bildiğini kendine saklar.

Bahsetmek istediğim kişiler, bildiğini usulünce aktarmaktan uzak olan, adeta her konuya hakim olduğunu her şeyi bildiğini göze sokarcasına dinlemeden, söz keserek, mutlak doğruymuş gibi savunarak aktaranlar. 

Böyle insanlar varlar elbette, fakat farkında olmadıkları çok şey var.

Örneğin, kendilerine olan saygının zamanla azaldığını, artık eskisi kadar söylediklerine, anlattıklarına önem verilmediğini, hatta bazen doğru düzgün dinlenilmediklerini, zamanla kimsenin onlara fikirlerini sormadıklarını...

Gerçekten emin olmadığınız, bir kaynağa veya kişiye bağlayamayacağınız konuları, ben biliyorum diye ahkam keserek değil de, tam bir bilgim yok ama şöyle bir fikrim var diyerek atarsanız olmuyor mu? Korkmayın ya, incileriniz dökülmez, küçük düşmezsiniz bilmiyorum demekle. Çok basit: Bil-mi-yo-rum... 

Şu dünyadaki en değerli şeyler kuşkusuz; zaman, sağlık ve bilgidir.

Dolayısıyla zamanımızı, bize emanet edilen bedeni koruyarak, ruhumuza şifa ve zenginlik katacak kişilerle yakınlık kurup bilgiyle donatarak değerlendirmemiz gerekir.

Hâliyle bu tip insanlar ruhumuza küçük küçük şiddet uygulamaktadır, farkında olmadan.

Zihinlere zincir vuramıyorsanız, dilleri de kesmeyeceksiniz! Ben böyle düşünüyorum. Çünkü susturulan insan hırçınlaşır. İnsan konuşa konuşa nerede nasıl konuşacağını öğrenir. Bu bağlamda bildiklerini aktarmalarında sıkıntı yok elbette. Sorun, bildiklerini aktarma şekillerinde.

Karşısındaki insana ve fikirlerine değer vermeden, saygı duymadan yapılan her bilgi aktarımı, zaman kaybı ve zihnin işgali olarak haneye yazılacaktır. Çünkü insan değersizleştiğini hissettiği an kapatır kendini. Kimse kırılmasın, incinmesin, aman sorun çıkmasın diye başını sallar, peki der, he der geçer. Susar...

Bilmez ki, insana kustuğu değil de yuttuğu dert olur! Susa susa, yuta yuta kendini anlatamaz, bildiğini ifade edemez hale bile gelebilir. Sustuğu herkese karşı kendi içinde, kendi kendine münazara yapar. Söyleyemediği her şeyi, yuttuğu her şeyi kusmaya başlar kendine...

Bu açıdan bakıldığında nasıl da büyük bir psikolojik şiddet uygulanıyormuş, görüyor musunuz? Goethe: “Dünya Hassas Kalpler İçin Cehennem Gibidir” diyor. Ne kadar da doğru.

Bilgi dünyanın en kıymetli madeniyken, kişilik haklarını hiçe sayarak ben bilirimlerle, hata yapma, yanılma ihtimali hiç yokmuş gibi savunma hatta saldırma şeklinde ifade edilmesi cehaletten ileri geliyordur herhalde. Aksi halde bilen, öğrenmeyi seven insan dinlemeyi de bilir. Dinlemeyi de sever. Farklı fikirlere açıktır ve öğrenmeyi de öğretmeyi de sever. Böyle birini görünce anlarsınız zaten, etrafı kalabalık olur, herkes ağzından çıkacak iki cümleyi merak eder. Demişler ya, bin bilsen de bir bilene danış diye.

Evet, bilgi çok kıymetli ve sınırları yok... Bize düşen, ömrümüzü hayırlı ve iyi insanlar olmaya, kendimizi geliştirmeye harcamak.

Yaşadığı dünyaya hiç bir faydası olmadan, bir farkındalık bir devinime sebep olmadan, öylesine yaşayıp giden milyarlarca insandan biri de biz olmayalım.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar