Eğer Osmanlı torunuyum diyorsan
Nazım PEKER

Nazım PEKER

Eğer Osmanlı torunuyum diyorsan

01 Ocak 2024 - 13:13 - Güncelleme: 01 Ocak 2024 - 13:15

Türk’e ve Türklüğe alerjisi olanların dayanılmaz hafifliği; Osmanlı torunuyuz demek.

 Elbette Osmanlı benim de atam, benim de geçmişim. Ama koskoca imparatorluk neden yıkıldı diye de kafa yormam gerekiyor

 Onun için de bunları bilmek, öğrenmek ve ders almak zorundayız. . Bunun için de biraz araştırdım, internette aradım. Önemli bulduklarımı da sizlerle paylaşmak istedim. Akıl ve mantık şart.

Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köylerde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör hiç yok, tarımın baş aktörü karasabandı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar ölüyordu.

Ülke salgın hastalıkların ağında inim inim inliyordu: İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi. İnce hastalık, tifüs, tifo ülkenin kaderiydi, üç milyon kişi trahomluydu, bebek ölüm oranı binde 480’di, her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Koca imparatorlukta sadece 337 doktor vardı. Onların da çoğunluğu ermeni ve Rum’du.

 Koskoca imparatorlukta: 60 eczacı vardı, sadece 8’i Türk’tü. Diş hekimi, sıfırdı. Berberler diş çekerdi. 40 bin köyde sadece 4 hemşire, 136 ebe vardı. Ortalama yaşam süresi 40 yıldı.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Koca ülkenin sadece dört şehrinde otomobil vardı.

Yanmış yıkılmış binlerce ev vardı: onarımı için kiremit bile ithaldi. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. İmparatorluk sermayesinin sadece yüzde 15’i Türk’e aitti.

Kadın, insan değildi. Veremle boğuşan halk, ahırda yatarken; Osmanlı torunlarının yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid’in 16 tane eşi vardı. Nazikeda, Safinaz, Dilpesent, Peyveste, Nazlıyar, Bidar, Mezide, Emsalinur hanım filan. Yaş itibariyle, tamamı çocuktu. Sn. Erdoğan’ın dedemiz dediği Abdülmecid’in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken, sultan sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Güzel sanatlar gavur işi ve günah sayılıyordu: Tiyatro, müzik, resim, heykel, spor yoktu. 

Ölçü, tartı, saat bir acayipti: Kimisi alaturka saati kullanıyor, güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu, kimisi zevali saati kullanıyor, güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu: “Saat kaç birader?” diye sorduğunda, her kafadan bir ses çıkıyordu. Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz. Hepsi çağ dışı idi.

Kimisi hicri takvim kullanıyordu, kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin Şubat’ı kimisinin Aralık’ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama farklı aylarda yaşıyordu!

Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay, Ermeni ve Rum idi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise vardı.

İmparatorluğun tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke BİLİMDEN ve ÇAĞDAŞLIKTAN çok uzaktı çok.

600 sene boyunca Türkçe tarumar edilmiş, Osmanlıca denilen sadece saraya ait bir dil üretilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapçayla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

Bütün bu gerçekler ortada iken, benim bademim tutturmuş: “Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik, dedemizin mezar taşını okuyamaz olduk” diyor ya! Azıcık da oraya değinelim. İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca imparatorlukta basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten, Müteteferrika da Macar’dı.

Ufak bir karşılaştırma yapalım mı?

İmparatorluğa kitap gelene kadar, Avrupa’da 2.5 milyon farklı kitap basılmış, beş milyar adet satılmıştı. Voltaire, der ki: “İstanbul’da bir yılda basılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”

Neymiş efendim, mezar taşı okuyacakmış: Ulen sen önce iki kitap oku da, dünyadan haberin olsun biraz Osmanlı torunu!

Esen kalınız. 

NOT: 2024 dünyaya, ülkemize huzur, barış, adalet, insanca yaşama getirsin. Yeni yılınızı bütün kalbimle kutluyorum. İnşallah ümitleriniz gönlünüzce gerçekleşir.

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar