Türkiye hızla köyden şehirlere taşındı. Şehirlerde varoşlar oluşturdular.
Buralarda yaşayan köylü nüfus, şehir yaşamına ayak uydurmada çok zorlandı.
Şehirliler de bunlara sıcak bakmadı.
Her türlü sosyal yapı bozukluğu yaşandı.
Günümüze gelince, şehirler yerli göçlerin yanında bir de mülteci nüfusla
tanıştı.
Azınlık ırkçılığı diye bir kavram var. Bunu Almanya’da öğretmen iken
yaşadım ve gördüm. Almanlara karşı Türk, İtalyan, İspanyol, Bulgar işbirliği
yapıyordu.
Şehirlerimiz, karmaşık bir nüfus yapısında.
Dolmuşlarda, otobüslerde 30 yıl öncesi tek Türkçe ses duyulurken, bugün
çok çeşitli yabancı ses duyulmakta.
Parklar, hastaneler, iş yerleri, pazarlar da öyle.
Türk ırkı, konukseverdir. Her konuğu Tanrı misafiri görür, bilir ve ona
göre de hizmette, ağırlamakta kusur etmemeye çalışır.
Bu asil millet, böyle bir kültüre sahiptir.
Ama demografik yapısının da bozulmasını istemez.
Düşünün ki, ülkenin sınırları açılmış, kontrolsüz bir göçle karşı karşıya.
Milyonlarca göçmen, ülkenin şehirlerine düzensiz olarak dağılmış. Devletin
resmi kurumları bile, bunların kaç yüz bin tanesinin adreslerinde olmadığını
bilemiyorsa; bir mülteci sorunu vardır.
Kontrolü olmayan göç, ülkenin gelecekte büyük sorunlar yaşamasına
gebe demektir.
İki eğitim sendikamızı ziyaret ettim. Konya’da bile kimi sınıflarda
göçmen öğrencilerin yerli öğrencilerden fazla olduğunu belirttiler.
Ülkenin çobanlık mesleği, hemen hemen bu göçmenlerin eline geçmiş
vaziyette.
Pek çok işyeri sahibi hacı amcalar, bu göçmen işçilere iş vermekte.
Çünkü az maaş, sigorta yok.
Buna aslında emek sömürüsü de denir.
Yerli nüfusun işsiz kalması denir.
Bir çocuk parkında, bizim çocuklar banklarda oturuyorlardı. “Siz neden
kaydırakta kaymıyorsunuz” dedim.
Amca şu yabancılar, bize sıra vermiyorlar dedi.
Bu, sorun olmaya başlamış. Maksadımız ırkçılık, yabancı düşmanlığı
yapmak filan değil. Ülkenin gelecekteki bir sorununa ışık tutmak, değerli
yöneticilerimize bilgi vermektir. 20.11.2024
Esen kalınız.
YORUMLAR