Cahillik ne güzeldi (!)
Nazım PEKER

Nazım PEKER

Cahillik ne güzeldi (!)

02 Ocak 2021 - 12:30

​Bazı olumsuzlukları, medeniyet adına görünce insan ister istemez maziye bir bakıyor.

​Cehalet çok güzelmiş diyesi geliyor. Sakın ha cahilliği övdüğümü sanmayın.   

​Televizyon yoktu, günlük gazete yoktu ya da her zaman erişilemezdi. Mangal başı sohbetlerimiz, radyoda yurttan sesler türküleri dinlerdik: ne güzel cahildik.

​Dışarıda lapa lapa kar yağar, hava buz gibidir. Ama kerpiç odada kuzine yanar, kuzinenin közleri, demir maşa ile mangala alınırdı. Kuzinenin içinde patatesler kızarır, üzerinde çay demlenir, etrafında aile toplanırdı.

​Küflü peynirle kılan böreği yapılırdı. Kızarmış ekmek kokusu; mutlu bir kış sabahına selam derdi. Ne de mutlu cahildik.

​Pastırma, sucuk lükstü. Yumurta çiftlik değil organikti. Ekmek fırından değil, ananın ellerindendi mis gibi kokulu.

​Restoran nedir bilmezdik. Folluktan yumurta, tuluktan peynir, kilerden patatesten başkasına akıl erdiremezdik. Ne de şanslı cahildik.

​Dışarıda kar, ayaz ve buz. İçerde kuzine, kızarmış ekmek, patates, maltız etrafında toplanmış aile saygı ve sevgi ortamında aydınlık bir güne selam derdik. Nede bahtiyar cahillerdik.

​Çok mu yaşlıyım, öyle mi gösteriyorum?    

​Nereden nasıl mı anlatıyorum.

​Bir zamanların cehalet döneminden!.

​Saban nedir bilmemiş, düven nedir sürmemiş, folluktan bir kez yumurta almamış, soba üstünde kızarmış ekmek yememiş yeni nesil elbette bunları bilmeyecek. 

​Haklılar.

​Caddelerin gürültüsünde, AVM’lerin kalabalık yoğunluğunda, restoranların karmaşasında oksijensiz ortamlarda hamburger ve kafelerin boğumlarında büyüyen sizler elbette suçsuzsunuz.

​Bu ortamları size bizler hazırladık; cehaletimizden kurtulma hevesiyle. Oysa cehaleti, yeme içmede aradık, böyle yaparsak medeni ve kalkınmış olacağız sandık.

​Dışarda kar, evlerde kanaat ve şükür vardı. Huzur başköşemizde otururdu.

​Televizyonlar yoktu, gazeteler kıttı. Elektrik değil gaz lambası vardı. Öylesine cahildik ki, keyfimiz hiç kaçmaz, neşemiz eksilmezdi.

​Siz soba üzerinde portakal, limon kabuğu kokusu nedir bilir misiniz, soludunuz mu hiç? O kokuya mest olurduk. Hele bir de kestane közleniyorsa!..

​Masallar dinlerdik ebelerimizden, askerlik hikâyeler anlatırdı dedeler. Kendimizden geçer ta nerelere giderdik, kimi zaman destansı bir kahraman oluverirdik hayallerimizde. Ama sevecen ve mutlu cahillerdik.

​Dizilerin edepsizlikleri, siyasilerin ağız dalaşlarını görmez, bilmez, duymazdık. Bunların açtığı ahlak, edep, hasar ve erozyonlarını yaşamazdık.

​Derin bir eeeehhhh çekiyorum.

​Bırakın o günlerde yediğim yemek ve yiyeceklerin tadını, kokusunu bile özleyeceğim aklıma gelmezdi.

​Sebzeler tarladan, meyveler bahçeden, ekmeğimiz anadan, sızgıtımız kendi davarımızdan, yumurtamız folluktan gelirdi.

​Samimiyet mahalle ya da köy bakkalının verdiği küçücük bir ikramda idi .

​Çaylar toz, domatesler, salatalıklar hormonlu, buğdayımız GDO’lu balımız, yoğurdumuz katkılı değildi.

​Dışarıda kar vardı. İçerde samimiyet ve huzur!. İşte o kadar cahildik.

​Yabancılarla kafirlermedeniyeti ve çağdaşlığı; DİŞLİ ÇARKLAR VE ONUN ÇIKARDIĞI SESLER olarak bilirken biz, kafede nargile içmek, tv’de dizi seyretmek, Mc. Donalds’da hamburger yemek sandık. İşte yanıldığımız yerde tam burası idi.

​Çok mu yaşlıyım! Hepinizi çok seviyorum.

​Esen kalınız.                                            

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar