Konya’da dini bütün (!) bir doktorumuz, eylem ve söylemiyle fitne tohumlarının ekmesine zemin hazırladı.
Sosyal medya ve tıp dünyası çalkalanıyor.
Kızın giyimini görmedim.
Doktorun bu konularda sicili de pek parlak değilmiş.
Sevgili okurlarım, değerli takipçilerim!
Her toplumun olduğu gibi biz Türklerin de ahlaki ve geleneksel ortak değerlerimiz vardır.
Transparan giyinen hadsizler de Türkün örfi olmayan kara çarşaf giyinen ucubeler de bu ortak değerlerimizin dışında kalır. Bu tür giyimle, aşırı uçlardır ve toplumu rahatsız eder. Etmekle de kalmaz, geleceğe ilişkin kaygılar uyandırır; ne oluyoruz, nereye gidiyoruz diye.
Bu tür giyim kuşamlar, toplum ahlakını çökertir, iç barışı bozar; tıpkı doktorun eylemi gibi.
Toplumu oluşturan bireyler olarak, ahlaki geleneklerimize karşı uyanık olmalıyız. Kimsenin özgürlüğü sınırsız değildir.
Senin özgürlüğün, benim özgürlüğümün sınırına kadardır.
Toplumun rahatsız olduğu noktada, senin özgürlüğün biter.
Bu evrensel bir kuraldır ve bütün dünyada da geçerlidir.
Konu sevgili doktorun yaptığı davranışın, sınırlar ötesine taşınmasına bir bakarsak; herkesin özel hayatına, düşüncesine, inancına, dini tercihine saygılı olmak zorundayız. Yüce İslam’da bunu söylemekte; senin dinin sana, benim dinim bana diyerek.
Tıp doktoru değilim, doktor arkadaşlarım, dostlarım, doktor damadım var.
Eli öpülesi doktorlarımızın ettiği bir “Hipokrat Yemini” var.
Bu yeminde doktorların “Şahsi ve mesleki nedenlerle hasta seçme hakkı vardır” sözü ne yazık ki kimilerince çarpıtılmaktadır. Doktor ancak özel nedenlerle ve kendi alanını ilgilendirmeyen hastalara bakmayabilir ve ilgili birime gitmesini önerir.
Bunun anlamını çarpıtarak, doktoru yüzde yüz haklı çıkarmak olası değildir, nafile bir gayrettir, algı operasyonundan ibarettir.
Bunun dışında doktorun, “Efendin transparan giyindi, orası burası gözüküyor” gibi nedenlerle hastaya bakmama yetkisi yoktur.
Bu doktor ama bilerek ama bilmeyerek, bu kutsal alana bir fitne tohumu ekmiştir. İnşallah kendisiyle sınırlı kalır.
Bu muhteremin davranışı emsal kabul edilip, yarın bir başka doktor da; “Ben kara çarşaflıya bakmam.” Derse, pirincin taşını kim ayıklayacak?
Ortaya kocaman bir kaos çıkmaz mı?
Bu tıp dünyasının da ülkenin de hayrına bir davranış mı?
Özellikle, üstüne basarak, altını kalınca çizerek söylüyorum, hastaneler, resmi kurumlar ve kamusal alanlar; tarikat ve cemaat yerleri/ yuvaları değildir.
Onun için askeriyeye, sağlığa, eğitime tarikat ve cemaat sokulmasın diye çırpınıyoruz.
Olayın özüne ve özetine gelirsek:
Toplumdaki bu çöküntü ve karmaşaya hepimiz derinden üzülüyoruz. Bu, benim, senin, doktorun veya herhangi bir kişinin müdahalesiyle çözülecek bir sorun değildir.
Bu, hiç tartışmasız devleti yönetenlerin meselesidir. Onlar işe gelecek seçimleri nasıl alırım endişesiyle yaklaşırlarsa bu sürgit devam eder.
Eski Türkiye’de okullarda “HAL ve GİDİŞ” notu, toplumda da “ADABI MUAŞERET” edebi vardı, kaldırıldı. Zina suç olmaktan çıkarıldı.
Sonuca neden katlanmıyoruz?
Ey asil milletim! Herkes Türk kızı, Türk kadını, Türk genci, Türk oğlu, Türk ATASI gibi giyinmeli, düşünmeli, davranmalı.
Doktorumuza da tavsiyem, doktorluk yasasına ve Hipokrat Yeminine uygun davranışta bulunmalı, tarikat ve cemaat kafasıyla yol yürümemeli. Devletin ve toplumun doktoru olmalı.
TV programlarına bir disiplin getirmeliyiz, sansür baskı değil; kural ve etik.
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtildiği gibi okullarda çocuklarımıza; Mili, manevi ve ahlaki değerlerimizi güçlendirecek programlar hazırlanıp verilmeli, bu programda görsel medya ile desteklenmelidir.
Esen kalınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: