Sedirler eski Sedirler değil (2)
Recep ÇINAR

Recep ÇINAR

Sedirler eski Sedirler değil (2)

16 Ocak 2024 - 11:57

Sedirler yazımızın birincisini, “Mesela, Rıfat Hastürk, ben, Mustafa Savanç hiç üşenmeden Sedirler’den Dolav’a, yani Asanlı Kışlaya Seyfettin Sucu’nun “karşı köyden davul sesi geliyor” türküsünü dinlemeye giderdik. Miço Mustafa (Saldı) abinin kahvesine. Güzel günlerdi. Bunun gibi bir kamyon dolusu yaşanmışlıklar. Sırası geldikçe yazmak lazım…

Sözümüz sağlığa” diyerek noktalamıştım.

Sıra ikinci Sedirler yazımda.

xxx

MAHALLENİN ÇOBANLARI

Mahallenin, yani Sedirler’in çobanları vardı…

Birisi İsmail Amca, diğeri de evi Yanık Caminin yukarısında olan Halil Amca…

60-70’li yılların Konya, daha doğrusu Sedirlerin de ikamet edenlerin çoğunluğu Ova köylüleri ve ülkenin doğusundan, yani hayvancılığın merkezinden gelenler olduğu için, evlerinde mutlaka inekleri, sığırları veya camızları olurdu…

Her evde olmasa da iki evden birisinde mutlaka inek, keçi-koyun veya tavuk olurdu…

Zaman zaman hindi, kaz ve ördek besleyenleri de hatırlarım…

İsmail Amca ile Halil Amca her sabah erkenden inekleri toplar, sürüler halinde otlatmaya götürürlerdi…

Biz “aslım” derdik çocukluğumuzda bu otlaklara…

Şimdi aslım kalmadı, tamamen, alt ve üst geçitli organize sanayi bölgeleri oldu, ineklerin ve camızların otladığı yerler!

Biraz fırlamaydık, dolayısıyla da aslımdan dönen camızların sırtına binmek, bizim için büyük keyifti…

Rodeocu gibiydik…

Bazen hayvanın sırtından yere düşer, ciddi ciddi yaralanmalarla karşı karşıya kalır, üstelik eve gelince de anneden ya da babadan dayak yerdik! 

O günlerde ineklerin bıraktığı dışkılar önemliydi mesela…

Mahallenin bazı yoksul ailelerinin hanımları ya da çocukları, yaylımdan dönen ineklerin arkasından koşarlar, hayvanların bıraktığı dışkıları toplarlardı…

Bilmeyenler “neden?” diye sorabilir…

Tezek yapılırdı…

Tezek, yakıt olarak kullanılırdı…

Kenar mahallelerde hemen hemen bütün evlerde ocak ya da ekmek yapmak için tandırlar olurdu… 

İneklerin bu dışkıları toparlanır toparlanmaz, içlerine ot ya da saman karıştırılır, sonra da top haline getirilir, biraz da yassılaştırılır ve kurumaya bırakılırdı…

Bu tezekler sobalı evlerde de yakıt olarak da kullanılırdı.

xxx

O dönemlerde tek ampulle idare edilirdi…

Niyeyse sık sık elektrikler kesilirdi…

Mahalleler karanlığa gömülürdü…

Her evde mutlaka isli gaz lambaları olurdu…

Pompalı lüks lambalar da vardı…

Rahmetli annem “gazocağı” derdi…

Elektrikler gittiği zaman, o lambaların etrafında toplanır, ya ders yapardık ya da büyüklerden hikayeler dinlerdik…

Elektrikler gelmesin diye dua ederdik, çünkü geldiği zaman herkes bir köşeye çekilir, hikaye de yarım kalırdı…

Karanlıkta da olsa eğlenmenin bir yolunu bulacak kadar gariban ve ne bulursa onunla yetinen çocuklardık Sedirlerin…

Tabii ki abilerimiz de vardı…

17-18 yaşlarında, askerliğe gün sayanlar…

“Sedirlerin hızlı gençleri” diyelim onlara…

20 yaş üstünde olanlardan bazıları bileğiyle, bazıları yüreğiyle mahallenin ağır abileriydiler…

O kadar çoklardı ki, hangi birisini sayacaksın…

O dönemin Sedirleri, gerçekten de yiğidin harman olduğu bir semtti…

Çok yürekli delikanlılar yetişti Sedirler de…

Benim hatırladığım Kasap Ahmet, Çekirdek Cemil, Rıza Balcı, iki amcam, “Bahtıkara” lakaplı Fahrettin Ersen, Çıta Mehmet ve abileri, “Haske” namıyla mağrur Hasan Hüseyin Ayyürek, Komser Neco…

Mesela “Fazo” lakaplı uzun Fazlı vardı…

Alem adamdı…

Mesela hamallık yapan “Gındo” lakaplı Sedrettin abi kendi halinde bir adamdı, ama tütsülü olduğu zamanlarda “Tatar Ramazan”a dönüşürdü…

Sedirlerde Aliyenler ve Kağnıcılar mezarlığı var…

Yukarıda ismini saydıklarımın 1-2’si hariç, hepsi bu mezarlıklarda yatıyor…

Geçenlerde ziyaret ettim hem Aliyenler hem de Kağnıcıları ve gördüm ki, tanıdığım eş, dost, hısım, akrabanın yüzde 80’i toprağın altında…

Mekanları cennet olsun…

Gerçekten sağlam delikanlılardı…  

Ama, benim olmazsa olmazım; mert, yiğit, delikanlı, yaşıtlarının ve herkesin saygı duyduğu iki abim vardı…

Birisi dedemin kız kardeşi Binnaz Halamın oğlu Osman Nuri Helvacı, birisi de yine dedemin kız kardeşi Feleknaz Halamın torunu “Çomo) lakaplı Mehmet Ali Karataş…

İkisi de 20’li yaşlarında bu dünyadan göç ettiler…

Hikayeleri çok acı!

Trajedinin dik alası…

Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun…

Nereden nereye geldik...

Bu konulara bir es verelim en iyisi.

xxx 

O kadar anımız var ki, kitap yazsam yeridir…

Aslında başlamıştım yazmaya, biraz ara verdim…

Şu anda 30 sayfa oldu sanırım…

Konya, Sedirler, Sütçü Sokağı, Türbe Önü, Mevlana Caddesi, Yeni Meram Gazetesi, yıkılan stat, stadın içerisindeki salonlar, 2, 3 ve 4 nolu sahalar…

Sonrasında Merhaba Gazetesi ve meslekteki bitmeyen, başarılı bir maraton…

Dahası da var…

Ankara ve İstanbul serüveni…

Hepsi tek tek yazılmalı.

xxx

Kimler yoktu ki mahallede…

Arap Mevlüt, Savaş Mustafa, artist Celal ve diğerleri…

Her biriyle aynı sokak çeşmesinden su içtik, aynı kaldırımlarda fırın yandı oynadık, aynı arsada top peşinde koştuk…

Her biri gün gelmiş, yetiştikleri şehrin masallarını, aşklarını, hüzünlerini ceplerine koyup, gitmişler bir yerlere.. 

Kimi İstanbul’a, kimi İzmir’e, kimi Ankara’ya, kimi Manisa’ya…

Kimileri de aynı şehrin ayrı mahallelerine…

Uzun yıllar olmuş olmasını da, hiç bir şey onların sokaklarına, sokaklarının insanlarına olan sevgisini, özlemini azaltmamış…

Benim Sedirlere ya da Sütçü sokağına olan sevgimin azalmadığı gibi…

Biz vardık sadece…

Mahallenin çocukları…

Gözü, gönlü toktu herkesin…

Ölümler, hastalıklar ortaktı, düğünler bayramlar da…

Sedirlerde ne “trafik kazası” ne de 'sapık' hikayeleri duymazdı kimse…

Kimse eline pompalı tüfeği alıp fırlamazdı sokağa…

Dahası cinnet falan geçiren olmazdı…

Kavga gürültü olur muydu?

Eksik olmazdı…

Çoğunun parası yoktu, onca yokluğa rağmen halinden şikayet eden de yoktu…

Şükür etmesini bilirdi insanlar…

Bugün bolluk var, bereket var, olmayan tek şey şükür!

Maalesef şükretmeyi bilmiyoruz…

Özellikle çocuklar ve gençler ne yiyecek ne de giyecek beğenmiyorlar…

Okuldan gelirdim eve, anam okul kıyafetimi çıkartır, yamalı pantolonu giydirir, karnımızı da doyurduktan sonra, “top mu oynayacaksın, çelik-çomak mı oynayacaksın, git ne yaparsan yap” diye sokağa salardı…

Salmasa mı?

Bahçe duvarı ne güne durur, oradan kaçardım, Kulak Muratların arsasına…

Biraz uzattım…

Sedirler nostalji yazılarım devam edecek…

Şimdilik kısa bir ara.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar