Sn. Erdoğan’a son yıllarda, muhaliflerce ve siyasi otoritelerce bu sıfat söylenmeye başlandı.
Otokrasi nedir denilince:
Otokrasi, siyasi iktidarın devlet ve hükûmet başkanı tarafından mutlak biçimde kullanıldığı bir yönetim biçimidir. Bu sistem, özellikle bazı monarşi türleri ile tüm diktatörlük biçimlerini kapsarken, demokrasi ve feodalizm gibi çoğulcu ya da yerel güçlere dayalı yönetim biçimleriyle keskin bir karşıtlık içerisindedir.
Sn. Erdoğan ve ekibi ile baş destekçisi MHP ve Sn. Bahçeli’nin söylem ve davranışlarını muhalefet bu tanımlama ile belirtiyorlar.
Deniliyor ki Sn. Erdoğan; “muhalefet sussun, basın götü gidişatı yazmasın, halkı uyandırmasınlar ve biz, bu şekilde ülkeyi yönetmeye devam edelim.” İstiyor.
Bu tür demokrasilere de siyaset bilimciler, otokrasi diyorlar.
Sn. Erdoğan ve AKP’nin, bu sistemi yürütebilmesi için, iktidarda kalması bunun içinde her seçimi, engelsiz kazanması gerekli.
Bu nasıl olacak?
Kendine rakip, halkta tabanı olan, karşı adayların bertaraf edilmesi gerek. Bu nasıl yapılacak? Muhalefetin iddialarına göre hukuk yoluyla. Hukuk birilerine karşı hemen harekete geçerken, birilerine göre sağır olacak.
Elbette çok saygın ve hukukun üstünlüğünü namus bilen değerli yargıç ve savcılarımız baş tacımız.
Otokrat sistemi devam ettirmenin yolu, muhaliflerinizi ve karşınızda rakip olabilecekleri bir şekilde susturmak ya da bertaraf etmekle olasıdır.
İddialara göre Sn. Erdoğan, işe kendisine en büyük rakip olan E. İmamoğlu’nu: bir şekilde içeri attırarak ve cumhurbaşkanı aday olmasını kökten engelleyecek diplomasını iptal ettirerek başlamış. Otuz yıllık diploma nasıl iptal edilir, yasalar geriye nasıl çalıştırılır, bu da sizlerin yorumunuza kalsın.
İmamoğlu bitirilince ortalık sütliman oldu mu?
Ne gezer. İmamoğlu’ndan daha tehlikeli bir isim var ortada: Sn. Mansur Yavaş.
Sn. Yavaş, hukuk dünyasından, milliyetçi-ülkücü kesimden, dindar ama siyasete angaje olmamış dindar kesimden, vatan sevgisi yüksek Kürt kesimden oy alabilecek, İmamoğlu’ndan daha tehlikeli bir aday konumunda.
Siz olsanız ekonominin alarm verdiği, enflasyonun tavan yaptığı, fakirliğin ülkeyi sardığı, eğitimin, sağlığın, ticaretin süründüğü, işsizliğin arttığı bir ortamda; Sn. Yavaş ile seçime girer misiniz?
Kaldı ki, Sn. Erdoğan ve AKP genel merkezi sık sık kamuoyu yoklaması yaptıran ve siyaseti matematiksel ve ilmi yapan bir sistem uygulamakta.
Ne yapmak gerek?
Bir kulp bulup böylesine güçlü bir rakibi de bertaraf etmek gerek.
Bu olası mı?
Maalesef yargımızın son kararlarına bakınca, “neden olmasın” demek daha kolay.
Sn. Yavaş isyanlarda, hukuk tek taraflı uygulanıyor diye. Sesini duyarlar inşallah. Sn. Arınç’ın bile “Parsel parsel Ankara’yı sattı “dediği kişi, Sn. Yavaş’nı 2 milyar liraya yakın yolsuzluk ve zarar dosyalarını adalete teslim ettiği halde, hiçbir şey yokmuş gibi ortalıkta dolaşması, adaletin nasıl işlediğinin açık bir göstergesi değil mi?
Ben yaşı 80 olmuş köy çocuğu bir emekli eğitimci-Yazarım. Edindiğim bilgi ve tecrübelerime bakarak diyorum ki, “BÜTÜN ÇİÇEKLERİ KOPARSANIZ DA O, İLKBAHAR MUTLAKA GELİR.”
Asıl olan, kubbede bir hoş seda bırakmak. Bırakanlara selam olsun.
Ülkeler ortak akılla yücelir. Ortak akılda ileri demokrasi ve çok katılımcının bileşkesi ile olur.
Padişahların bile bir Sadrazam’ı, Şeyhülislamı, Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri vardı.
Cumhurbaşkanlığı, saygınlığın tepe noktası idi. Cumhurbaşkanı orta yolu bulan, anlaşmazlıkları çözen, uzlaştıran saygın bir makam idi. Sn. Erdoğan böyle bir yönetim değil de, başbakanlık ve seçilmiş bakanların oluşturduğu bir demokrasi de cumhurbaşkanlığı yapsaydı; böyle hedefte olur ve eleştirilir miydi?
Ne dersiniz?
“El adlü esasül mülk- Adalet ülkenin temelidir.” Adaleti yok ederseniz, kalkınmayı, güveni kaybedersiniz.
Esen Kalınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: