Seçimden önce gaza sonrasında frene basılacak!...
Nimet DÖNMEZ

Nimet DÖNMEZ

Seçimden önce gaza sonrasında frene basılacak!...

19 Ocak 2023 - 12:18

Türkiye ekonomide bir süredir farklı yöntemler izliyor. İlk olarak Çin modeliyle yola çıkan Türkiye, rekabetçi kur, faiz indirimi, cari fazla hedefi, Türkiye modeli, KKM, heterodoks politikalar derken sabır kısmına kadar ilerledi. 

İktidar tarafından 2023 yılı Haziran ayında yapılacağı altı çizilen seçimlerin erken bir dönem olup olmayacağı tartışılırken birden başka başka senaryolar üretildi ve en son Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamayla 14 Mayıs tarihinin önemine dikkat çekerek seçim tarihini netleştirdi.

Seçimler ne vakit yapılırsa yapılsın ekonomik etkileri çok önceden bizi sarıyor. Nedir bu seçim ekonomisi? Seçim ekonomisinin uygulamalarının etkilerini mi yaşıyoruz?

Seçim ekonomisinin temelinde hükümetlerin ekonomik performanslarını değerlendirirken, seçmenlerin sadece son bir yıla baktığını ve büyümenin ise enflasyonun önüne geçtiğini görüyoruz. Bu da iktidarları seçim ekonomisi uygulamaya özendirerek, gelirleri artırmak için seçimden önce gaza, bunun yaratacağı enflasyonu dizginlemek için de seçimden sonra frene basacaklarının işaretini verir.

Hükümetler, seçimden önceki bir yıl içinde popülist davranmaya başlıyorlar. Bazı vergi ve harçları düşürüyorlar veya erteliyorlar. Mali cezaları, hatta bazı borçları affediyorlar. Sosyal yardımları ve tarım desteklerini artırıyorlar. Yeni kadrolar açıyorlar. Asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarına yapılacak zamlarda cömert davranıyorlar. Cömert davranıyorlar dediğim sakın yanlış anlaşılmasın. Verilen ücretler mum oldu eridi o konuyla ilgili diğer bir yazımızda dertleşeceğiz.

Devlet bankalarına bolca düşük faizli krediler dağıttırıyorlar. Yol ve köprü gibi inşaatları hızlandırıyorlar ve istihdam yaratacak yeni projelere başlıyorlar. Devletin ürettiği ve kontrolü altında olan mal ve servislerde meydana gelen maliyet artışlarının fiyatlara aksettirilmesini seçim sonrasına bırakıyorlar.

Öyle ki; vaatler havada uçuşuyor ama siz neyin gerçekleşeceğini kestiremiyorsunuz. Toplum öyle tedirgin ki sokaklarda siyasetin bir numaralı kardeşi ekonomi konusunda her vatandaş kendi penceresinden değerlendirmesini yapıyor.

Enflasyon her bireyin cebindeki paranın göğsüne oturmuş taş gibi yükünü her evde hissettiriyor. Seçim sonrasında sıkılan kemerler bizi nereye götürecek tabi ki yaşayarak göreceğiz. Globalleşen dünyada artık başka ülkelerde yaşanan sorunları da kendi ülkemizde birebir yaşadığımız için daha geride sancılı günlere gebe zamanları yaşayacağız. 

Bugün asgari ücretle geçinmek zorunda olan çalışan sayımız hızla artarken, açlık sınırının altında yaşayan emeklilerimizde önümüzdeki dönemde yaşamlarını daha sıkı tedbirler alarak devam ettirecekler gibi görünüyor.

Seçim ekonomisi potansiyelinin olması her seçimde kullanılacağı anlamına gelmiyor. İhtiyaç olmadığında boş yere istikrarsızlık yaratmak manasız. İktidarlarını veya önemli belediyelerini kaybetme riskleri yoksa partiler seçim ekonomisi uygulamıyorlar. Mesela, AK Parti ilk on yılında uygulamadı zira oyu en büyük iki rakibinin oylarının toplamından daha fazlaydı. Ancak partinin oy oranı kritik seviyelere inince, 2014 seçiminden itibaren seçim ekonomisine geçti. Başkanlık sisteminin gelmesi ile iktidar olma çıtası 2018’de yüzde 50 artı 1’e çıkınca buna olan ihtiyacı daha da arttı. İktidarların birkaç puan oy kaymasıyla el değiştirdiği 1970’lerin ve 1990’ların koalisyon hükümetleri altında da seçim ekonomisi sıkça kullanıldı.

İktidar süresi ile ekonomik performans arasında, özellikle demokrasisi pekişmemiş ülkelerde, ters-U seklinde bir ilişki var. Başta mevcut olan parti-içi demokrasi ve müzakere ortamı, zaman içinde gücün merkezde ve tek elde toplandığı bir duruma dönüşüyor. Reformist ruh yerini rant kavgasına bırakıyor. Yolsuzluklar artıyor. Hatalar çoğalıyor ve düzeltilemiyor. Değişen koşulların politikalarda gerektirdiği ayarlamalar yapılamıyor. Bir müddet sonra ekonomi bozuluyor. Buna iktidar yıpranması da eklenince, iktidarın oy oranı kritik seviyelere iniyor ve basta kalabilmek için seçim ekonomisi uygulamak zorunda kalıyorlar. Bu, tek parti hükümetlerinin istisnasız her birinde görülmüş bir durum.

Ekonomiyi bozmadan seçim ekonomisini uzun zaman sürdürmek mümkün değil. Ancak, bazen zamanlama hataları, bazen dış şoklar yüzünden, bazen de seçimler birbirlerini kısa aralıklarla takip ettiği için devamlı gaza basılıyor, fren yapılamıyor. O zaman enflasyon patlıyor. Ona bağlı olarak döviz kuru yükselince, akaryakıt, doğal gaz gibi ithal malların fiyatları artıyor. Bunlar pek çok malın üretiminde ve pazara ulaştırılmasında önemli girdiler olduklarından fiyatlar daha da yükseliyor. Birim enflasyonun oylara etkisi büyümeninkinden epeyce daha az ama enflasyon aşırı yükseldiğinde, politik bakımdan, büyümeden daha önemli hale gelebiliyor.

Özetleyecek olursak, seçim ekonomisinin temelinde seçmen davranışı ve bundan yararlanmaya çalışan politikacı davranışı yatıyor. İnsan doğasından kaynaklanan bu davranışları tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil ama dozları sınırlandırılabilir. Seçim ekonomisi sadece Türkiye’ye has bir şey değil. Gelişmiş ülkelerde de görülüyor.

Seçim ekonomisi uygulamalarında aşırılığın bizde de önlenebilmesi için merkezi devletin ekonomi içindeki payının epeyce düşürülmesi gerekiyor. Bu yapılsa, rüşvet de, yolsuzluklar da, insan kayırma da, bir kişinin yapabileceği işe birkaç kişi yerleştirilmesi de, kaynakların verimsiz ellere gitmesi de, vergi yükü ve vergilerin kaynak dağılımını bozucu yan etkileri de azalır. Kısacası, ekonomik performans sadece seçim zamanlarında değil, diğer yıllarda da iyileşir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar