Kur’an’ın uyardığı bir toplumun ibret dolu kıssası günümüz Müslümanlarına ne söylüyor?
Allah Teâlâ’nın (cc) deniz kıyısında yaşayan bir kavmi balıklarla imtihan etmesi, çağlar ötesine taşan bir ibret tablosudur. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bu kıssa, sadece İsrailoğullarına değil, her dönemin müminlerine derin mesajlar vermektedir.
Kur’an-ı Kerim’de bu olay şöyle anlatılır:
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Onlar, cumartesi tatili yaptıkları gün, avlayacakları balıklar sürüler halinde suyun yüzüne çıkarak onlara doğru gelirken, tatil yapmadıkları gün ortalığa çıkmıyorlardı. Cumartesi yasağını çiğniyorlardı. Yoldan çıkmaları sebebiyle onları işte böyle sınıyorduk.
İçlerinden bir topluluk, ‘Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki?’ deyince onlar, ‘Rabbiniz katında bir mazeretimiz olsun diye; bir de sakınıp çekinirler ümidiyle,’ şeklinde cevap verdiler.
İşte böylece onlar kendilerine yapılan uyarıları göz ardı edince, biz de kötülüğü önlemeye çalışanları kurtardık; haksızlığa sapanları da yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü dehşetli bir azapla cezalandırdık.
Kendilerine yasak edilen şeyler karşısında küstahça diretince onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!’ dedik.” (A’râf, 7/163-166)
İlahi İmtihanın Başlangıcı
Deniz kıyısında yaşayan İsrailoğulları, Allah’a daha derin bir kulluk gösterebilmek için peygamberlerinden özel bir ibadet günü talep etmişlerdi. Bu talepleri kabul edildi ve cumartesi günü —Sebt Günü— onlar için ibadet ve dinlenme günü olarak belirlendi.
Bugünde çalışmak, ticaret yapmak ve özellikle balık avlamak yasaklandı.
Ancak imtihan tam da burada başladı. Diğer günlerde denizde az görülen balıklar, cumartesi günü sürüler halinde yüzeye çıkıyor, adeta kıyıya kadar geliyor, onları cezbediyordu. Bu, Allah’ın kullarını sabır ve sadakat ile sınadığı bir andı.
Üç Farklı Tavır
Bu ilahi imtihan karşısında kavim üç gruba ayrıldı:
Birinci grup, yasağı delmek için hileye başvurdu. Cumartesi günü balıkları ağlarla kuşatıp pazar günü topladıklarını söyleyerek kendilerini haklı göstermeye çalıştılar. Böylece haramı hileyle helal saydılar.
İkinci grup, bu yanlış tutuma karşı sessiz kalmadı. Hakkı hatırlattı, kötülüğe engel olmaya çalıştı, Allah’ın azabını hatırlattı.
Üçüncü grup ise ne yasağa uyanlardan oldu ne de uyarı görevini yerine getirdi. “Biz karışmayalım.” diyerek sessizliği tercih etti. Pasif bir tutum sergileyerek kötülüğe ses çıkarmayanlar, sessizlikleriyle kötülüğü onaylamış oldular.
Kur’an’ın bildirdiğine göre Allah Teâlâ, iyiliği emredenleri kurtardı, yasağı hileyle delenleri aşağılık maymunlara dönüştürerek helâk etti. Onlara sessiz kalanlar da aynı azaba uğradı. Bu olay, sadece günah işleyenlerin değil, günaha sessiz kalanların da sorumluluktan kaçamayacağını gösteren çarpıcı bir uyarıdır.
Hile-i Şeriyye: Yasakları Kılıfla Delmek
Hile-i şeriyye, dinin açık hükümlerini dolaylı yollarla aşmak, haramı meşru gösterme çabasıdır. İsrailoğullarının “Cumartesi değil, pazar günü avlanıyoruz.” bahanesiyle yasağı delmesi bu anlayışın tarihî örneğidir.
Bugün de kimi Müslümanlar, menfaatleri uğruna benzer hilelerle Allah’ın hükümlerini çiğnemekte, yasaklara “meşru kılıf” aramaktadır.
Haramı hileyle helal saymak, sadece geçmiş kavimlerin değil, bugünün insanının da imtihanıdır. Faizi “kâr payı”, rüşveti “hediye”, yalanı “siyaset gereği” olarak adlandırmak, Ashâb-ı Sebt’in tavrının çağdaş bir yansıması değil midir?
Sessizliğin Bedeli
Kötülüğe karşı susmak, zulmü ve haksızlığı onaylamak anlamına gelir. Kur’an’da kurtuluşa erenlerin “iyiliği emreden, kötülükten sakındıran” topluluk olduğu özellikle vurgulanır. Zira sessizlik, zulme zemin hazırlar; haksızlığa ses çıkarmamak, onu meşrulaştırır.
Günümüze Düşen Mesaj
Ashâb-ı Sebt kıssası, çağımız Müslümanlarına açık bir uyarıdır:
Allah’ın koyduğu sınırları, dünyevi çıkarlar uğruna esnetenler; gücü, makamı veya siyaseti korumak için her yolu mubah görenler, o kavimden farklı değildir. Dinî hükümleri kendi menfaatleri için eğip bükenler, dini siyasete alet edenler, Ashâb-ı Sebt’in yolundan gitmektedir.
Allah, hileyle dini hükümleri çiğneyenleri ve buna sessiz kalanları şu sözle uyarmaktadır:
“Kendilerine yasak edilen şeyler karşısında küstahça diretince onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!’ dedik.” (A’râf, 7/166)
İman, sadece inanmak değil; hakkın, adaletin ve ahlakın yanında durmaktır.
Zaman değişse de ilahi ölçü değişmez.
Allah (cc), Kur’an’da gazabı hak eden İsrailoğulları hakkında şöyle buyurur:
“Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!” (Mâide 5/ 62- 63)
Bu uyarı, günümüz din ve ilim adamlarını da ilgilendirmiyor mu?
Peygamber Efendimiz (sav) de ümmetini şöyle uyarmıştır:
“Ya iyiliği emreder, kötülükten men edersiniz; yahut Allah size azap gönderir, sonra dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.” (Tirmizî)
“Bir topluluk içinde günahlar işlenip durduğu halde, bunlara engel olmaya gücü yetip de bunu yapmayan topluluğun hepsine Allah umumi azap gönderir.” (İbn Hanbel)
Allah Resulünün bu uyarısı günümüz Müslümanları için de geçerli değil mi?
İnsan, hileyle kendini kandırabilir ama Allah’ı asla kandıramaz.
Allah’ın hükmünü çiğneyenler kadar, bunu görüp de sessiz kalanların da aynı tehlikeyle karşı karşıya olduğunu unutmamak gerekir.
Yorumlar
Kalan Karakter: