Sevgili okurlarım, çok değerli takipçilerim. Ülkede hiçbir şey toz pembe değil. Hiçbir şey tıkırında gitmiyor. Hükümet, gündemi saptırmak için elinin eriştiği bütün tuşlara basıyor.
Ekonomi ve siyaset iç içedir.
Siyasetçilerin aldığı kararlardan ekonomi doğrudan etkilenir. Çünkü para korkaktır, güveni ve güven ortamını sever.
Dünyada bizi doğrudan tehdit eden krizler olursa ya da siyasetçinin aldığı güven sarsıcı kararlardan ekonomi doğrudan etkilenir, korkar, önlem almaya başlar.
Hükümetin son aldığı Ekrem İmamoğlu kararları da bunlardan birisidir. Siyasetçiler, bu kararı alırken bunun ne getirip ne götüreceğini öngöremediler mi? Ben ce gördüler. Ama gündem değişsin, ekonomik sıkıntılar unutulsun diye böyle bir yola saptılar. Ama sonucu ağır oldu.48 milyar Dolar buharlaştı.
19 Mart 2025 günü alınan İmamoğlu’nun diploma krizi ve ardından da tutuklanması, uygulanmakta olan sıkı ekonomi politikasına büyük darbeler vurdu, ekonomi yaralar aldı.
Her ne kadar siyasiler bu, bizim değil hukukun, bağımsız Türk yargısının bir işidir deseler de ekonomi buna inanmadı.
Muhalefetin “Uygulanmakta olan program çöktü” demesi ne kadar uç ve dayanaksız bir söylemse, “hiçbir şey olmamış gibi davranmak, uygulanan ekonomik program kararlılıkla devam ediyor, işler tıkır tıkır yürüyor demekte” bir o kadar uç söylemdir.
Şu yadsınamaz bir gerçek: bu mesnetsiz uygulamalar; Türkiye ve Türk ekonomisine yönelik güveni tekrar zedeledi.
Parayı ve paranın patronu yatırımcıyı korkuttu, acaba mı sorularını sordurdu. Onun için ülkeyi yönetenlerin, bundan sonraki hamlelerini yaparken en az iki kez düşünmeleri gerekir.
Sen kalk, ortada haklı bir gerekçe yok iken; cumhurbaşkanlığı yarışının en güçlü adaylarından biri olan ve Sn. Erdoğan’ın en dişli rakibi görünen E. İmamoğlu’nun boş bir dosya içeriği ile (Avukatlarının ifadesi) suçla ve göz altına al, sonra da tutukla. Bu olay, hükümetin her ne kadar bağımsız yargının olayı biz de dosyanın içeriğini bilmiyoruz deseler de hem Türk kamuoyu hem de dünya kamuoyu bunun böyle olmadığına inanmadı.
Hem içerde hem dışarda büyük ses getirdi, yankılara neden oldu.
İleriki günlerde şaşkınlık yaratacak başka gelişmelerin olacağının işaretlerini verirken, biz hâlâ “Turpun büyükleri dökülmedi” derdinde ve söylemindeyiz.
Asil Türk halkı, endişe duymakta.
Acaba benim oy verdiğim belediyelere kayyumlar mı atanacak, benim oy verdiğim belediyeleri, kayyum yoluyla alarak, benim iradem ve tercihim yok mu sayılacak, acaba benim de diplomama, tapuma, banka hesabıma el konacak mı kaygısında.
İşin bununla da kalmayacağı, kimi şirketlere kayyum atanacağı, kimi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı gibi endişeler toplumun ortak noktası haline getirildi.
Hatta partilere bile kayyum atanacağı endişesi oluştu.
Sonuç olarak halkta “neler oluyor?” endişesi ülke semalarını sardı.
Edirne’den Kars’a, Samsun’dan Mersin’e, Konya’dan Artvin’e kurulan sandıklara halk akın etti.
Neden?
Ekrem İmamoğlu üzerinden iktidara, itiraz ikazını yaptı. Partili partisiz milyonlar, sandıklara koştu ve dedi ki:
Benim irademe, benim tercihime el koyma, beni tedirgin etme, bana güven ver diye.
Gelecek güveni olmayan gençler, geçinme endişesi yaşayan emekliler, haklarını alamayan vatandaşlar, memurlar, işçiler sokaklara döküldü. Sn. Erdoğan’ın memleketi Rize’de bile şarkılı, şiirli protestolar yapıldı. Halk belediyelerin önünde nöbete başladı. ”Soğan ekmek yeriz ,Reizi yedirmeyiz” söylemleri ve pankartları artık görülmedi.
Siyasilerin, bunları provokasyan olarak göreceği yerde, NEDEN böyle oluyor diye düşünmesi gerekmez miydi?
Ekonomik kriz nedeniyle vatandaşın canının yanmasının ne olduğunu, nasıl olduğunu bilir misiniz?
İşte sokaklara dökülmek, bu acının ve güvensizliğin sonucudur.
Sanırım sonuç alıncaya kadar da sürdürülecek gibi görünmekte.
Benim siyasilere tavsiyem şudur. Toplum büyük bir güven sorunu ve gelecek endişesi taşıyor. Ekonomik ve gıdaya ulaşamama sorunu yaşayan halk, iktidara güvenini yitirdi. Eğer bir ülkede ekonomik ve gelecek endişesi taşıyan nedenlerle gençler sokağa dökülmüşlerse; deli akan kanlarını sakinleştirmek zor olur.
Bu konu hafife değil, ciddiye alınmalı ve becerilebiliyorsa tez elden sorunlar çözülmeli. Partili, partisiz her yaştan herkesin sandıklara koşması, önemli bir uyarı ve ikazdır. Bu konu ciddiye alınmalı.
Alınır mı?
Sanmıyorum. İşe siyasi olarak bakılmakta ve “mezar taşları tahrip edildi” gibi mantıksız bir söylemle iş geçiştirilmek istenmekte.
Politikacıların anlamlarını yitirdiği, hizmet etme yetilerini kaybettiği, etraflarını ve yandaşlarını koruyup kolladığı, ülkeyi bloklaştırmaları ve nefret söylemleri, eğitimde endişeler toplumu gerdi, tepkileri artırdı.
Üstüne üstlük bir de bir türlü çözülemeyen ekonomik sorunlar, patlayan ekonomik kriz, işe alımlarda mülakat rezilliği; halkın tepkisini haklı olarak çekti.
Bir türlü duyuramadığı sesini, bu şekilde duyurmak ve defalarca verdiği kredinin karşılığını almak için sandıklara koştu, sokaklara çıktı.
Toplum çıkış yolu ve kapısı arıyor. Bu arayış, devlete ve hükümete karşı olmaktan ziyade yönetimi tıkayan “Tek adam sistemi oluşturan “PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNE” bir itiraz ve çığlık olarak değerlendirilmeli.
Bunun gereği de; Güven ortamını sağlayacak, sisteme geçilmesi, güçler ayrılığının güçlendirilmesi, TBMM’nin işlevinin ve denetiminin oluşturulmasından ibarettir. Dayanaksız tutuklamalar da işin tuzu, biberi oldu.
Umarım bu haklı feryat, duyulur. Güven ortamı sağlanır ve toplumun beklediği güven topluma verilir.
Esen kalınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: