“İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” (Necm, 53/39)
Dua, mü’minin Rabbine yönelişidir; acziyetinin itirafı, umudunun ifadesidir. Ancak dua yalnızca dille yapılan bir yakarış değil, aynı zamanda bir bilinç ve eylem hâlidir. Rabbimizden ne istediğimizi bilmeden, manasını anlamadan tekrar ettiğimiz sözler, çoğu zaman sadece bir metin ezberinden ibaret kalır. Oysa dua, hem kalple hem fiille yapılmalıdır.
Kur’an’da geçen dua ayetleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) öğrettiği dualar, elbette ki mü’min için manevi bir iklim oluşturur. Ancak bu duaların anlamını bilmek, isteklerimizin farkında olmak, duaya bilinç katmak gerekir. Mü’min, ezberlemek için gösterdiği gayreti, duaların anlamını öğrenmek ve onları hayatına taşımak için de göstermelidir.
Ne yazık ki günümüzde dua anlayışı, bazı çevrelerce kolaycılığa indirgenmiştir. “Borcun ödenmesi”, “imtihanın kazanılması”, “hastalıktan kurtulma” gibi dünyevî istekler için belirli sayılarda okunacak duaların başarı getireceği yönündeki anlayışlar, İslam’ın ruhuna uygun değildir. Duanın kabulü için, önce sebeplerine sarılmak gerekir. Yani dualarımız fiilî olmalıdır.
Çalışmadan imtihan kazanmak, gayret göstermeden borç ödemek, doktora gitmeden şifa bulmayı beklemek—bunların hiçbiri doğru bir iman anlayışıyla bağdaşmaz. Sebeplere sarılmadan sonucu istemek, dua değil temennidir.
Peygamberimiz (s.a.s.) hayatı boyunca bu dengenin en güzel örneğini göstermiştir. Hendek Savaşı’nda “Hendek kazdık, düşman giremez” diyerek rehavete kapılmamış; bütün tedbirleri aldıktan sonra Allah’a yönelip dua etmiştir. Rabbimiz de onun bu fiilî ve sözlü duasını kabul etmiş, düşmanı büyük bir fırtınayla bozguna uğratmıştır.
Aynı şekilde Bedir Savaşı’nda da Resûlullah (s.a.s.) askerî hazırlıkları tamamlamış, ardından ellerini semaya açarak yardım dilemiştir. Allah Teâlâ da mü’minlere bin melekle yardım etmiştir (Enfâl, 9-11).
Dua yalnız dünyevî değil, uhrevî konularda da bu şekilde olmalıdır. Günahlarının affını isteyen bir kimse sadece “Rabbim beni bağışla” demekle yetinmemeli; günahı terk etmeli, tövbe etmeli ve salih amellere yönelmelidir. Bu, duanın fiilî boyutudur. Cennet isteyen mü’min de aynı şekilde iman edip güzel işler yapmalı, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmelidir.
Sadece sözlü dua ile yetinmek kişiyi hedefine ulaştırmaz; sadece fiilî dua ile yetinmek de hatalıdır. Mü’min, hem sebeplere sarılmalı hem de sonucunu Allah’a havale etmelidir. Fiilden önce yapılan dua, bir niyet ve hazırlık; fiilden sonra yapılan dua ise sonucu Allah’a emanet etme bilincidir.
Ancak bazı durumlar vardır ki insanın iradesi dışında gelişir. İşte o zaman da kul, tüm kalbiyle Allah’ın yardımını ister. Çünkü O’nun kudreti her şeye yeter.
Dua, sadece dilek değil; çabanın, teslimiyetin ve bilincin birleştiği bir kulluk hâlidir.
Dualarımızın kabul olma temennisi ile…
Dualarımız Fiilî Olmalıdır
Yayınlanma :
14.10.2025 12:32
Güncelleme
: 14.10.2025 12:32
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: