İstatistikler, dünyada en çok aldanma ve aldatılmanın Müslümanların yaşadığı ülkelerde olduğunu gösteriyor. Bunlara *“İslam ülkeleri”* demiyorum çünkü bu ülkelerde *“İslami hükümler”* uygulanmıyor yani *“Kur’an ahkamı”* yok! Sadece nüfusun çoğunluğu Müslüman, o kadar.
Bu ülkeleri yönetenlerle yönetilen Müslüman halkı karıştırmayalım, hakeza mevcut yönetim sistemleriyle İslami yönetim sistemini de birbirinden ayıralım. Zira, bugün çoğu insan maalesef, mevcut Müslüman ülkeleri Kur’an ahkâmıyla yönetiliyor sanıyor, bu doğru değil! Öyle olsaydı, istatistikler kesinlikle böyle çıkmazdı. Çünkü, İslam ceza hukukunda bu aldatmalara asla yer yoktur.
Bir ayet ve bir hadisle konuya devam edelim: *"Aldatan, sakın sizi Allah ile aldatmasın."* (Lokman 33, Fatır 5, Hadid 14). *"Mümin, bir delikten iki kez ısırılmaz."* (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63). Kur’an, neden *'Allah ile aldatılmayın!'* ikazında bulunuyor, hiç düşündük mü? Peygamberimiz, niçin aynı konuda *'ikinci kez aldanmamamız gerektiği'* ni söylüyor, hiç tefekkür ettik mi?
Allah ile aldatılmamızda en büyük sorun, aldatıldığımızı fark edememektir. Etrafımız gaflet perdesiyle o kadar sarılmış, kör taassuba o kadar sürüklenmiş, sorgusuzca itaate o kadar alıştırılmışız ki, böyle olursak kurtulacağımıza inandırılmışız!.. Taklidî iman, ihlâssız ilim, ilimsiz irfan, irfansız amel, işte böyle bir şey!..
Aldatıldığımızı fark edemememizin sebeplerinden biri de, yaptığımız amellerin çok iyi, çok güzel, çok hayırlı ve çok faziletli olduğunu zannetmemiz ve buna inanıyor olmamızdır ama sonuç hiç de öyle değil! Çünkü Şeytan, bu amellerimizi bize beğendirmekte, gözümüze ve gönlümüze süslü göstermektedir.(Ankebut,38; Nahl,63). İşte, Kur'an gerçeklerinden uzaklaşmamızın sonucu budur. Kur'an'la irtibatımız, sadece metin okumaktan ibaret kaldıkça bu böyle devam edecektir!..
Okuyanları dinlemekse ayrı bir sorun!.. Bir Cuma günü gittiğim camide namaz öncesi genç bir hafız mihrapta Kur'an-ı Kerim okuyor. Ayetlerde; *"Allah ve Resulü'nün sözlerinin yanında Müslümanların seslerini yükseltmemeleri gerektiği”* anlatılıyor ve dinleme uyarısında bulunuluyor. Ancak, cemaate bakıyorum; kimi yanındakiyle yüksek sesle konuşuyor, kimi telefona bakıyor, kimi mesaj atıyor, kimi boş gözlerle tespih çekiyor!... Hafızımızı dinleyen, Kur'an'a kulak veren pek az cemaat var. Onların da okunan mesajı anlayıp anlayamadıkları meçhul!...
Halkımız, yıllardır Kur'an'dan uzak tutulmuş ve onu okuyup anlamaktan yoksun bırakılmış, bu doğrudur ancak bugün için hiçbir engel yok, tüm imkânlar mevcut. Artık bu Kur’an’ı *“hocaların kitabı”* olmaktan çıkarıp *“kendi kitabımız”* olduğunu bilmemiz gerekiyor. Okuyarak *“sevap”* kazandığımız kadar, anlayarak *“şuur”" kazanmamız gerektiğini de öğrenmemiz lâzım. Kitabımız Kur’an’ı ne kadar iyi tanırsak, bizi Din’le, Allah’la, Kur’an’la, Peygamber’le aldatanları da o kadar iyi tanımış olacağız.
Kur'an'a göre, sadece namaz, abdest, zekat, oruç, hac, kurban, sadaka vs. gibi ibadetler, dindarlığımızın tek belirtisi değildir; bunlarla birlikte dindarlığın asıl belirtisi, önce Yaratıcımıza karşı kulluk bilincimiz, sonra kendimize karşı görevlerimiz, sonra da Müslüman kardeşlerimiz başta olmak üzere diğer insanlara, çevremize, topluma, devlete, hayvanlara, bitkilere ve tabiata karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirmek ve hepsiyle iyi ilişkiler içinde bulunmaktır. Zaten *"salih amel"* dediğimiz dünyayı ıslah ve imar hareketi de budur.
Sonuç olarak, dış görünüşe bakarak insanları şekil ve ibadetiyle, kılık ve kıyafetiyle, sarık ve cübbesiyle, tespih ve misvakıyla değerlendirmek yanıltıcı olabilir, olmaktadır da... Müslümanı, sosyal hayatıyla, insan ilişkisiyle, ticaret ve sanatıyla, hayvanlara muamelesiyle, tabiata karşı davranışıyla, faydalı iş ve hizmetleriyle değerlendirirsek, işte o zaman kişinin iyi bir Müslüman, aynı zamanda iyi bir insan olduğuna kanaat getirebiliriz.
Aksi halde, aldanmaya ve aldatılmaya devam ederiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: