Yazının uzunluğu sebebiyle anlayışınıza sığınarak önemli bir konuya işaret etmek istiyorum. Toplumumuzda az anlaşılan veya yanlış anlaşılan kavramlardan biri de “İLAH” kelimesidir. “La İlahe İllallah” diye bildiğimiz “Kelime-i Tevhid”; “Allah’tan başka İlah yoktur” diye tercüme edilir. İyi de, bu “İlah” nedir, kimdir? “İlah”tan neyi anlamak gerekir. Kur’an’da “İlah” kelimesi hangi anlamda kullanılmıştır? Bunlar tam bilinmediği veya az bilindiği için “İlah” kavramını anlamada sorunlar yaşanmaktadır.
Kur’an’da geçen “İlah” kelimesi genelde “Ma’bud” anlamında kullanılır. Ma’bud; kendisine ibadet edilen, tapılan, emir ve yasaklarına uyulan, boyun eğilen, kul-köle olunan, korkulan, sevilen ve tek otorite kabul edilen egemen varlık demektir. Müslüman işte böyle bir “İlah”a inanır. “Allah’tan başka İlah yoktur” derken şunu kasteder: Benim, Allah’tan başka boyun eğeceğim, emir ve yasaklarına uyacağım, otoritesini kabul edeceğim başka bir varlık yoktur.
Siz “İlah” kelimesine sadece “Yaratıcı Varlık” anlamı yüklerseniz, yukarıdaki anlamları göz ardı etmiş olursunuz. Zaten müşrik toplum da Allah’ı “Yaratıcı Varlık” biliyordu. Bugün de kime sorsanız der ki: “Allah her şeyi yaratandır, herkese rızık verendir, kâinatı yönetendir, aşkın güç sahibidir…” Buna inanmayan yok gibidir. Nitekim, Mekkeli müşrikler üzerinden örnek veren Yüce Allah bu hakikate işaret ederek: “Gerçek şu ki, eğer onlara: ‘Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?’ diye soracak olursan mutlaka: ‘Allah’ diyecekler. O halde nasıl başka varlıklara yöneliyorlar!” buyurur. (Ankebut,61).
Demek ki, müşrikler de Allah’ın yaratıcı bir güç olduğunu biliyor ve ona inanıyorlardı. Peki, karşı çıktıkları neydi? Allah’ın “ilah” oluşuna ve bu kelimenin içerdiği anlamlara karşı çıkıyorlardı. “Allah; otoriter bir ilah olmamalı, dünyamıza karışmamalı ve yaşam tarzımıza müdahale etmemeli” diyorlardı. Günümüzde de bu anlayışta olan insanların varlığını görüyoruz. Ne diyorlar? “Biz gökten inen dini kurallara göre değil, bilim ve akla göre yaşam tarzımızı oluştururuz, Allah bizim hayatımıza karışmamalı.” İşte bu anlayış, Allah’ın “İlah” oluşunu inkâr ve kelime-i tevhid’den ayrılıştır.
İlah, aynı zamanda “korkulan ve sevilen bir varlık” demiştik. Buna göre, Allah korkusu her korkunun üzerindedir; Allah’tan başka kimseden korkulmaz. Allah sevgisi de, her sevginin üstündedir; Hiçbir sevgi Allah sevgisinin önüne geçirilmez. “Lâ İlahe İllallah” diyorsanız, korkuda da sevgide de dünyadaki hiçbir varlığı bırakınız üstün görmeyi, Allah’a eş tutmamalısınız. Resûlüllah Aleyhisselam’ın: “Ey Ömer, önce Allah’ı sonra da beni kendinden daha çok sevmedikçe iman etmiş olamazsın” buyruğu, Müslümanın ölçüsü olmalıdır. Diğer bir hadis-i şerifte “Anne-babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe” ifadesi vardır.
İtaat de böyledir, Allah’tan başka kimseye itaat edilmez. Allah’ın kesin ve değişmez yasalarına, emir ve yasaklarına itaat şarttır. Ancak bu durum, insanların yasa çıkarmasına engel değildir. Allah’ın hüküm koymadığı alanlarda serbestlik vardır. Topluma faydalı kanunlar, sağlık düzenlemeleri, emniyet tedbirleri, sivil savunma ilkeleri, trafik kuralları, kamu düzenini sağlayan yasalar, yönetmelikler, yönergeler, genelgeler... bunlar serbest alanlardır. Önemli olan, bu beşeri düzenlemelerin Allah’ın koyduğu hükümlere aykırı olmaması, emir ve yasaklarıyla çelişmemesi, çatışmamasıdır. Allah’ın hükümlerine uyum ve uygunluk varsa sorun yoktur. Aksi durum, Allah Resûlü’nün dediği gibi olur: “Yaratıcıya (Allah’a) isyan olan bir işte, yaratılmışa (kula/emire) itaat yoktur!” (Bkz. Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/129, H.No: 1065).
Bir Müslüman için, “Kelime-i Tevhid” in ne kadar önemli olduğu, “Lâ İlahe İllallah” sözünü sadece dil ile söylemenin değil, yukarıdaki anlamlar doğrultusunda eyleme dönüştürerek gereğini yerine getirmenin neden cennetle müjdelendiği, sanırım şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Muvahhit olmak da budur.
Yorumlar
Kalan Karakter: