Bugün, Gazze özelinde insanları yok etmek üzere katliam yapanlara, kadın-çocuk demeden bir nesli soykırıma tabi tutanlara ve akla hayale gelmedik işkence yapanlara “zalim”, bu yapılanlara da “zulüm” diyor, olup bitenleri lânetliyoruz.
Aklıselim sahibi her insan, bu uygulamalara tepki koyar, karşı çıkar. Dahası, bu zulmü önlemek için çalışır, yapanların cezalandırılması için gayret gösterir. Peki, zulüm dediğimiz şey, sadece bu eylemlerden mi ibarettir? Başka zulüm çeşitleri yok mudur? Bu yazıda, bunu ele alacağız.
***
“Zulüm nedir?” sorusunun cevabı, kısaca; “Adaleti gözetmemek, haklı olana hakkını vermemek, kısaca hak-hukuk tanımamak”tır. Bu çerçevede zulmün pek çok çeşidi olduğunu anlıyoruz. Bunları, insanın: “Rabbine, kendine ve çevresine yani diğer canlılara ve cansız varlıklara karşı işlediği suçlar” diye özetleyebiliriz...
İlk olarak en büyük zulmün “şirk” olduğunu söylemeliyiz.(Bkz.Lokman,23). Çünkü, Allah’ın hakkını, Allah’tan başkasına vermek, hak gaspıdır. Mahlukatın en şerefli varlığı olan insanı, Allah’ın yarattığı diğer varlıklara kulluk ettirerek alçaltmak, en büyük zulümdür. Bu durum, Allah’ın hakimiyet hakkını başkalarına vermek ve O'nun tek ilâh olma vasfını göz ardı etmek demektir.
***
Konunun daha net anlaşılması için vurgulayalım. Adalet; bir şeyi yerli yerince yapmak, haklıya hakkını vermek demektir. Zulüm ise bunun zıddı olup; hak edene hakkını vermemektir. O halde, Allah’a hakkını vermek, (kendine özgü sıfatlarıyla) O'na iman etmek adalettir; Allah’ın bu sıfatlarını başkalarına atfederek ortak koşmak olan şirk ise, zulümdür.
Ateist, deist, seküler vs. gibi dindışı anlayışlara sahip insanlar, Allah’ın ilahlık vasfını kabul etmezler ve kendi yaşadıkları hayata Allah'ın karışmasını istemezler. Bu sebeple Allah’ı, dünyaya hakim ve otoriter bir varlık kabul etmedikleri için O'na şirk koşmuş olurlar.
Bunlara göre, kendi yaşadıkları hayata herkes karışabilir; söz gelimi kendisi, eşi, babası, çocukları veya lider bildiği insanlar karışabilir ama Allah bu hayata karışamaz, karışmamalıdır. Böylece, yaşadıkları bu hayattan Allah’ı dışlamış olurlar. İşte, bunun adı şirktir.
***
Bir de, insanların kendilerine karşı işlemiş olduğu suçlar da vardır ki, bu da bir başka "zulüm" çeşididir. Mesela, Allah’ın doğuştan insana verdiği ruh ve beden nimetini, Yaratıcısının isteği ve rızası doğrultusunda kullanmamak, bir zulümdür. Buna göre; Yaratıcının karşılıksız verdiği “akıl” doğru kullanılmalı, “göz” hak ve hakikati görmeli, "dil" doğruyu söylemeli, “kulak” gerçekleri duymalı, “el ve ayaklar” istikamet üzere olmalı, “beden” helal gıda ile beslenmeli, “ruh” güzel ahlakla bezenmelidir. Bunlar gerçekleşmezse bu organların hakkı verilmemiş olur.
İnsanın çevresine karşı işlediği bir başka suç çeşidine gelince, bunlar da “zulüm” kapsamındadır. İnsan, kendinden başkasına, çevreye, doğaya, canlı-cansız tüm varlıklara karşı saygılı olmalı, adil davranmalı, her birinin hukukunu ihlal edecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Çünkü, dünya, tüm varlıkların ortak yaşam alanıdır. Deniz, kara ve havadaki canlı ve cansız varlıkların hepsi, Yaratıcının kendilerine biçtiği misyon doğrultusunda görevlerini yürütürken, bunu engelleyecek, bozacak veya değiştirecek her müdahale, bir ifsat, bir zulümdür. (Bkz.Maide,33).
***
Görülüyor ki, zulmün alanı çok geniş, zalimlik çeşit çeşittir. Hak sahibine hakkını vermemek “zulüm” olduğuna göre; önce Allah’a, sonra kendimize, sonra da çevreye, doğaya yani tüm canlı ve cansız varlıklara yaptığımız her haksızlık, bizi de “zalim” konumuna düşürmektedir.
Dışımızdaki zulüm ve zalimlikleri görüp bunlara haklı olarak tepki verdiğimiz gibi, biraz da kendimize dönüp iç ve dış dünyamızda yaşadıklarımızı gözden geçirmeliyiz, derim. O zaman, madalyonun arka yüzünü de görmüş ve "zalim" ile "zulüm" kavramlarının bize pek de uzak olmadığını fark etmiş oluruz.
Yorumlar
Kalan Karakter: